Organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma açılan ve yakalama kararı çıkarılan Sedat Peker'in iddialarının ardından Kuzey Kıbrıs'ta Meclis ve halk, gazeteci Kutlu Adalı cinayetinin yeniden araştırılması için çağrıda bulundu. Dün, oy birliği ile kabul edilen Meclis Araştırma Komitesi'ni ve hangi hukuksal adımların atılacağını ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Asım Akansoy ile konuştuk.
1996 yılında katledilen Kuzey Kıbrıs'lı gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan ve yakalama kararı çıkarılan Sedat Peker'in iddialarının ardından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) soruşturmanın yeniden başlatılması için muhalafet partileri çağrıda bulunmuşlardı. İddiaların dikkate alınması gerektiğini savunan ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'dan soruşturmanın yeniden açılması için harekete geçmesini talep etmişlerdi. Başsavcı ve Polis Genel Müdürü ile görüşen Tatar ise basına yaptığı açıklamada, “Eğer bir veri varsa yeniden başlatırız” demişti.
Dün ulaşan yeni bir bilgiye göre ise; CTP Meclis Grubu’nun sunduğu "Meclis Araştırma Komitesi" kurulması önergesi, Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu'nda oy birliğiyle kabul edildi.
CTP Milletvekili Asım Akansoy ile "Meclis Araştırma Komitesi"nin izleyeceği adımları, hukuki sürecin hangi aşamada olduğunu ve bundan sonra nasıl bir bir süreç izleneceğini konuştuk.
* Sedat Peker, YouTube'da yayımladığı videolarda 6 Temmuz 1996'da Kuzey Kıbrıs'ta öldürülen gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın Adalı'yı öldürtmek için kendisinden tetikçi talep ettiğini öne sürmüştü. Bu talep üzerine kardeşi Atilla Peker'i Kıbrıs'a gönderdiğini ancak sonradan Korkut Eken ile görüştüğünde "başka bir ekibin Adalı'yı öldürdüğünün söylendiğini" iddia eden Peker, kardeşinin olayı anlatabileceğini söylemişti.
Korkut Eken ise Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk'e verdiği röportajda, Atilla Peker ile Kıbrıs'a gittiğini kabul etti ancak Kutlu Adalı'yı tanımadığını söyledi.
Eken'in konuyla ilgili açıklamaları şöyle oldu:
"Kutlu Adalı'yı tanımıyorum ki hakkında bir kelime konuşayım. Olayın araştırılması için suç duyurusunda bulunacağım. Kutlu Adalı olayının faillerini bilenler, benim de bir ilgim olmadığını biliyorlardır."
Tam 25 yıldır aydınlatılamayan bu cinayetin yeniden araştırılması için harekete geçen ana muhalafet partisi CTP Milletvekili Asım Akansoy, Medyakoridoru'na yaptığı açıklamada, Polis Genel Müdürlüğü'nün bir an önce soruşturmayı yeniden başlatması gerektiğini söylüyor.
"DAHA ÖNCE İKİ AYRI KOMİTE KURULMUŞTU. İLKAY ADALI'NIN VERDİĞİ ÖNEMLİ BİLGİLER VARDI"
Dün Meclis'te oy birliği ile kabul edilen "Araştırma Komitesi", nasıl bir yol izleyecek, bundan sonra hangi adımlar atılacak?
Aslında Kutlu Adalı’nın öldürüldüğü 1996 yılında da iki “Meclis Araştırma Komitesi “kurulmuştu. Bunlardan biri, Kutlu Adalı cinayetiyle, diğeri de Saint Barnabas Kilisesi baskınıyla ilgiliydi. Daha sonra 2001 yılında da siyasi cinayetler ve Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili yeni bir “Araştırma Komitesi” kuruldu. Fakat bu komitelerden o dönemin kendi koşulları çerçevesinde çok da fazla bir yol alınamadı. Sadece Kutlu Adalı’nın eşi Sayın İlkay Adalı’nın ortaya koydukları var. Bunun yanında, aslında resmi görevli olarak komiteye davet edilen kişiler ayrıntılı bilgi vermediler. Saint Barnabas Kilisesi baskınıyla ilgili kurulan komitede de aynı şekilde çeşitli saptamalar yapıldı.
"TÜRKİYE, O DÖNEM BU KONUNUN ÜZERİNE GİTMEDİ"
KKTC’de, “Meclis Araştırma Komiteleri" çok önemlidir. Tamamı milletvekillerinden oluşan komitelerdir. Bu komiteler, yargı gücüne sahip bir yapı değillerdir. Daha çok kamuoyunu, basını ve ilgili devlet kurumlarını bilgilendirme ve eğer belli saptamalar yapılırsa da bunun ileriye taşınması için savcılığı göreve davet etmek gibi bir misyonları vardır. Dolayısıyla o dönemde oluşturulan araştırma komisyonlarında ortaya çıkan bilgiler, içerik olarak önemli olmakla birlikte, verilen bilgiler itibariyle herhangi bir yere varamadı. Bilgiler ve iddialar havada uçuştu, günün sonunda da dosya kapandı. Zaten DP Milletvekili Serdar Denktaş’ın da 3 gün önce ifade ettiği gibi o dönemde Türkiye’nin de bu konunun üzerine gitmemek yönünde ya dolaylı, ya da doğrudan bir tavrı vardı. Fakat Yeni Düzen, o dönemin Afrika ve Ortam gazeteleri, bu konuyu sürekli gündemde tuttular. Zaten aile de komiteye özel olarak konuştu ve bildikleri şeylerin çoğunu aktardı.
"MEHMET AĞAR VE KORKUT EKEN'İN ADI, O DÖNEMKİ TUTANAKLARDA DA VARDI"
Hangi bilgileri verdiler?
Gizli tutanak olduğu için paylaşamam.
Peki şu an olayla anılan isimler, (Mehmet Ağar ve Korkut Eken) o dönemde de tutanaklara girmiş miydi?
Evet, aynı isimler geçiyor tutanaklarda. Şimdilik bu kadarını paylaşabilirim.
"O DÖNEMİN POLİS SORUŞTURMA MEMURU AHMET SOYALAN, BUGÜN POLİS GENEL MÜDÜRÜ"
Bundan sonra nasıl bir yol izlenecek?
Bugüne geldiğimizde ise yeni bir komite oluşturduk. Olay, Polis Müdürlüğü’ne de yansıdı. Polis, tedbir soruşturmasını ayrıca açtı. İlginçtir; şu andaki Polis Genel Müdürü Ahmet Soyalan, o dönemki Polis Soruşturma Memuru. Yani bu işin başındaki kişi. Bu da enteresan bir durum. O dönem, araştırma komiteleri raporlarını hazırlayamadı. Çünkü değerlendirmeler tamamlanamadı, dosya havada kaldı. Dolayısıyla o dönemin araştırma komiteleri bir şekilde görevini tam olarak gerçekleştiremeden işlerini sonlandırmak zorunda kaldılar. Polis Genel Müdürlüğü’nün soruşturma tahkikatı da aslında çeşitli girişimlerde bulunulmasına rağmen, o dönemin kendi koşullarında elbette bir sonuca varmadan kapatıldı. Daha sonra İlkay Hanım konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) götürdü ve davayı kazandı. AİHM, Türkiye’yi delilleri karartmak suçundan cezalandırdı.
"90'LI YILLARDA ASKERİN, SİVİL HAYATA DOĞRUDAN MÜDAHALESİ VARDI"
Cinayetin işlendiği yıllarda KKTC'nin içinde bulunduğu siyasi ortamın ve dönemin şartlarının da bu olayda etkisi var mıdır sizce? Ülkenin nasıl bir yapısı vardı o dönem?
Kıbrıs küçük bir yer. Dolayısıyla da kimin kim olduğu, ne yaptığı biliniyor. Geçmiş yıllarda asker ile sivil hayat çok iç içeydi. 2000’li yıllardan itibaren ise bu koptu. Asker tamamen kendi kışlasındaki dünyasına döndü. Sivil hayat da kendini daha farklı bi şekilde kurdu. Ama 2000’li yıllara kadar, askerin sivil hayata doğrudan müdahale ettiği, hatta seçimlere bile karıştığı bir süreç vardı. Özellikle de 1990 seçimleri çok bilinen bir olaydır. Dolayısıyla o dönem yarım kalmış bir iş var. AİHM kararından sonra aslında çeşitli zamanlarda bunu dile getirmiş olsak da çok fazla yapabilecek bir şeyimiz yoktu. Çünkü zaten konuşan konuştu. Devlet işin üzerine gitmiyor. Türkiye kaynaklı bir siyasi cinayet olduğu söyleniyor.
"DAHA ÖNCEKİ ARAŞTIRMA KOMİTELERİNDE TÜRKİYE'DEN YALNIZCA FİKRİ SAĞLAR KONUŞMUŞTU"
"UZİ MARKA SİLAH, DAHA ÖNCEKİ KOMİTELERDE TUTANAKLARA GİRMİŞTİ"
Oluşturduğumuz Araştırma Komitesi’nde davet edeceğimiz herkesin gelip konuşması gerekiyor. Geçtiğimiz yıllarda yapılan araştırma komitelerinde Türkiye’den sadece CHP eski Milletvekili Fikri Sağlar gelip konuşmuştu. O da Susurluk bağlantısı kısmıyla ilgili. Çünkü kullanılan silahın kurşunu bulunmuştu ve o kurşunun da UZİ marka silaha ait olduğu ortaya çıkmıştı. UZİ de burada bulunmadığı için oradan bir bağlantı kurulmuştu.
"KKTC'NİN HUKUK SİSTEMİNDE ZAMANAŞIMI YOK. TÜRKİYE'DE ZAMANAŞIMI OLMASI BİZİM DERDİMİZ DEĞİL"
Yeni araştırma komitesi için Türkiye’den kimleri davet edeceksiniz?
Şu anda henüz böyle bir gündem yok. Ama olması gerekir tabii ki. Çünkü bu cinayet Türkiye kaynaklı bir konudur. Türkiye’de hukukçular bu olayın zamanaşımına uğramış olabileceği yönünde bir tartışmaya girdiler. Ancak KKTC’nin hukuk sisteminde zamanaşımı yok. Dolayısıyla herhangi bir suç eğer sonuçlandırılmamış veya dondurulmuş ise her an yeniden açılabilecek durumdadır. Türkiye’de zamanaşımının olması bizim derdimiz değil. Bizim derdimiz, kendi polisimizin bu soruşturmayı bir an önce açması. Bununla ilgili olarak Türkiye ile KKTC arasında imzalanmış olan güvenlik iş birliği anlaşmaları var. Türkiye’de buna yasal olarak cevap verebilecek noktadadır. Bu önemli. Dolayısıyla hareket edebilecek idari ve hukuki zemin de mevcuttur.
"SORUŞTURMANIN TAMAMLANMASI, ERDOĞAN'IN TAVRINA BAĞLI"
Türkiye'nin tavrı ne olur sizce, öngörünüz var mı?
Bu noktada öngöremediğimiz konu da zaten Türkiye’nin tavrıyla ilgilidir. Türkiye’deki siyasi yapılanmanın nasıl olduğunu biliyoruz. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ne derse desin, savcılar nasıl bir tavır alırsa alsın, günün sonunda bu soruşturmanın tamamlanması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nasıl bir tavır takınacağına bağlı. Sayın Erdoğan, Sayın Soylu’nun “Biz konunun üzerine gideriz, gerekeni yaparız” sözlerinin arkasında olacak mı? Yarın KKTC burada bir soruşturma açarsa, Korkut Eken, Mehmet Ağar ve Atilla Peker gibi adı geçen tüm isimlerin buraya gelip ifadelerinin alınması lazım. Dolayısıyla biz burada muhalif kesim olarak polisin bu soruşturmayı açmasını istiyoruz. Olmazsa olmaz olarak görüyoruz. Buradaki sorumluluğun da Sayın Başbakan Ersan Saner ve Sayın Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’da olduğunu düşünüyorum. Sorumluluk bu iki kişidedir ve gerekeni yapmak durumundadırlar.
"CUMHURBAŞKANI TATAR'IN, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'LA GÖRÜŞMESİ LAZIM. İŞ, ORADA BİTİYOR"
Tüm bu yaşananlar çerçevesinde Sayın Erdoğan ne yapar ve nasıl bir tavır içerisine girer bunu bilmem ama şu anda Kuzey Kıbrıs’ta büyük bir hassasiyet oluştu. Mesela bu "Araştırma Komitesi"ni sabah Meclis’te oyladığımızda, bütün siyasi partiler olumlu oy verdi. Oy birliği ile geçirdik araştırma komitesini. Dolayısıyla bu işin üzerine gitmek lazım. Geçtiğimiz hafta Sayın Cumhurbaşkanı Tatar’a bir an önce Polis Genel Müdürlüğü’nü ve başsavcıyı göreve çağırın ve görüşüp bir yol haritası çizin diye bir çağrıda bulunmuştuk. Çünkü bizim hukuk sistemimizde, başsavcının da herhangi bir soruşturmanın yeniden başlatılması yönünde irade koyabilmesi için yasal bir yetkisi vardır. Kendisi başsavcıyla da Polis Genel Müdürüyle de görüştü ve basına “Eğer bir veri varsa yeniden başlatırız” şeklinde bir açıklama yapıldı. Ancak “Eğer bir veri varsa” kısmı bizi rahatsız etti. Çünkü veri var ve günün sonunda gerekenin yapılması lazım. Burada Sayın Tatar’ın, Sayın Erdoğan’la görüşmesi gerekiyor. İş, orada bitiyor.
"BU CANLANAN ALEV SÖNMEZ, YILLARDIR KOR HALDEYDİ ZATEN"
Bu canlanan alev sönmez… Çünkü yıllardır kor haldeydi zaten. Yıllardır Kutlu Adalı cinayeti bizim için bir toplumsal yaradır. Türkiye’nin de çok değişik toplumsal yaraları var.
"BİZE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR YAŞAM BIRAKILMADI... KKTC'Yİ TÜRKİYE'NİN ARKA BAHÇESİNE ÇEVİRDİLER"
Bizim için de bir yaradır…
Tabii ki öyle. Dolayısıyla bu yaranın şu anda kapatılmasını, bu konunun üzerine gidilmesini ve soruşturulmasını istiyoruz. Çünkü KKTC’de sürdürülebilir bir yaşam bırakılmadı bize. Burada, hukuken, siyaseten ve ekonomik olarak öyle bir ortam yaratıldı ki, gerçekten Türkiye’nin arka bahçesi olduk. Ekonomiyi geliştirmek için kumara, kumarhaneye yönelim oldu. Ardından da kayıt dışı ekonomi ve uyuşturucu patladı. Kıbrıs, bir sürü kontrol dışı unsurların yer ettiği bir alana döndü. Tüm bunlarla paralel geldi aslında Kutlu Adalı meselesi de. Dolayısıyla Türkiye burada garantör, kardeş ülkedir ama KKTC’de yaşayan Kıbrıs Türk halkı da kendi kendini yönetmeye muktedirdir. Çok büyük bir coğrafya ve siyasi geleceği çok büyük olan bir ülkenin de burayı kendi arka bahçesine dönüştürmek yerine, daha yaşanılabilir bir yer haline gelmesi konusunda desteği çok önemlidir.
KUTLU ADALI CİNAYETİ
16 Mart 1996 tarihinde Gazimağusa’da tarihî bir eser olan St. Barnabas Manastırı'na silahlı ve maskeli bir grup tarafından bir soygun düzenlendi. Kuzey Kıbrıs'ta, Güney Kıbrıs'ta ve Türkiye'de bu tuhaf soygun hakkında çeşitli iddialar yayımlandı. Ancak soygun ya da baskının kimler tarafından, ne amaçla gerçekleştirildiği aydınlatılamadı. Yenidüzen gazetesi ve Kutlu Adalı, ısrarla soygunun aydınlatılması yönünde yayın yaptı. Kutlu Adalı, 17 Mart 1996 tarihinde soyguna katılan arabaların renklerinin ve plakalarının kaydedildiğini, arabaların iki Sivil Savunma Örgütü mensubu üzerine kayıtlı olduğunu yazdı. Bu yazının ardından Kutlu Adalı, Sivil Savunma Örgütü’nün Yenidüzen gazetesini arayarak kendilerini tehdit ettiklerini açıkladı. Kutlu Adalı'nın yazıları devam etti. 23 Mart 1996'da olayın soygun ya da baskın olmadığını, Kıbrıs Harekatı'nda görev yapmış ve yasadışı işlere bulaşmış askerlerin harekat sırasında Rum evlerinden çaldıkları mücevher ve değerli eşyaları St. Barnabas Manastırı'na sakladıklarını ve sözkonusu baskının işte bu ganimeti almak amacıyla düzenlendiği yönünde söylentiler dolaştığını yazdı.
Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 gecesi evinin önünde gerçekleştirilen silahlı saldırıda öldürüldü. Polis Genel Müdürlüğü'nün başlattığı soruşturma sonuç vermedi ve cinayeti kimin işlediği belirlenemedi. Bunun üzerine eşi İlkay Adalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye aleyhine dava açtı. 31 Mart 2005'te mahkeme, cinayet hakkında yeterli ve inandırıcı araştırma yapılmadığı gerekçesi ile Türkiye'yi mahkûm etti. Manevî tazminat olarak İlkay Adalı'ya üç ay içinde ödenmek üzere 20 bin avro, mahkeme masrafları için ise 75 bin avro, toplamda ise 95 bin avro Türkiye'ye para cezası kesildi.
Cinayetinin arka planında Adalı'nın hakkında araştırma yaptığı, çok değerli tarihî eserlerin yer aldığı St. Barnabas Kilisesi ve İkona Müzesi'nde gerçekleşen silahlı soygun olduğu ileri sürüldü. Sözkonusu soygun,15 Mart 1996'da sabah saatlerinde gerçekleşti. Üç nöbetçiyi etkisiz hâle getirerek bir odaya kilitleyen maskeli ve silahlı kişilerin neler çaldığı açığa çıkarılamadı. Adalı, baskından dokuz gün sonra, 23 Mart günü yayımladığı haberinde, soygunda KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı'na bağlı resmî araçların kullanıldığını açıkladı. Bu haberden sonra kamuoyunda oluşan merak üzerine, Başbakan Hakkı Atun olayın "askerî bir operasyon" olduğunu açıkladı. Kutlu Adalı, 2 Nisan 1996 tarihinde tehdit edildiğini açıkladı. Adalı'nın açıklaması ve tehditler hakkındaki uyarıları emniyet yetkilileri tarafından dikkate alınmadı. 6 Temmuz 1996 tarihinde suikast gerçekleşti
SEDAT PEKER'İN İDDİALARI
Sedat Peker, 23 Mayıs 2021 tarihinde YouTube aracılığıyla Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili bazı iddialar gündeme getirdi. Peker, Adalı cinayetiyle ilgili dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ı ve Ağar'ın çalışma arkadaşı Korkut Eken’i işaret etti. Kutlu Adalı'nın öldürülmesi görevinin ilk önce kendisine teklif edildiğini itiraf eden Peker, video aracılığıyla gerçekleştirdiği açıklamasında şunları söyledi:
“1996’da Kutlu Adalı’nın cinayetine değineceğiz dedik, söz namus. Belki bunu anlattığımda biraz şey olacaksınız, bizim devletimizle hiç bir alakası yok. Biz o zaman Korkut Eken, Mehmet Ağar hep beraberiz. Korkut Abi'nin odası Mehmet Ağar’ın odasının yanında. Çok iyi dinleyin burayı! Çok iyi! Genciz, vatanseveriz! işte şu PKK’ya yardım ediyor, ama genelde bana işadamlarını yönlendiriyorlar, faili meçhullerden ziyade. Bana dedi ki 'Kıbrıs’ta bir adam var', 'Evet abi' dedim. 'Bu...' dedi, '...Kıbrıs’ı Rumlar'a satmak istiyor!' Çocuğuz, genciz zaten. Bizi bir doldur boşalt, bir doldur boşalt. 'Bana iki tane profesyonel' dedi. 'Abi ben öz kardeşimi vereceğim sana' dedim, öz kardeşimi! Evet. Atilla Peker’i dedim. Çok iyidir dedim bu işte, uzmandır. Sokaklardan yetişmiş. THY uçak biletleri hardisklerini atmıyor. Bir arkadaşımdan öğrenmiştim. Tüm harddiskler geçmişten bu yana tüm bilet satışlarının olduğunu öğrenmiştim. Biletlerden bakababilirler. Korkut Eken, Atilla Yıldırım, bu cinayetten ne kadar önce gittiler? Ancak; Allah’a yemin olsun, yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi! Adam namuslu adam! Bugünleri görmüş adam bunun için çalışmış. Rumlara ülkeyi satacağı yok adamın. Hep böyle yapıyorlar; vatanseverlik, milleti çoşturuyorlar! Herkesi birbirine sokuyorlar. Allah’a yemin olsun, aradan zaman geçti. Döndüler 3-4 gün sonra. Denk gelinemedi. Korkut Abi'yle konuştuk. Dedi, 'Tekrardan gideceğiz!', sonra orada bunlara bağlı olan başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık, Korkut Abi'ye. 'Abi?' dedim, 'Halloldu o iş' dedi!"
Sedat Peker'in iddialarının ardından, gazeteci örgütleri ve Kıbrıslı siyasetçiler Kutlu Adalı Cinayeti hakkındaki soruşturmanın yeniden açılmasını talep ettiler. Kuzey Kıbrıs basını, 24 Mayıs 2021 tarihinde iddiaları manşetlerine taşıdı ve KKTC hükümetinden cinayet soruşturmasının yeniden açılmasını talep etti.
Sedat Peker'in Kutlu Adalı'yı öldürmek üzere Kıbrıs'a gönderdiğini ileri sürdüğü kardeşi Atilla Peker, Muğla'da gözaltına alındı. Cumhuriyetçi Türk Partisi, iddiaları KKTC meclisine taşıyacaklarını açıkladı.
ATİLLA PEKER'İN İTİRAFLARI
Sedat Peker, 23 Mayıs 2021 tarihinde YouTube aracılığıyla Kutlu Adalı cinayetiyle ile ilgili anlattıklarından sonra kardeşi Atilla Peker gözaltına alındı. Atilla Peker'in gözaltında cinayet hakkında ifadesi ise şöyle:
"Korkut Eken ile THY’nin tarifeli uçağı ile Kıbrıs’a gitmek üzere kontrol yapılmadan uçağa doğru geçerken önce memurlara cebinden çıkardığı birkaç kimlik arasından seçerek Mustafa kimliği gösterdi ve kendini kaydettirdi. Korkut Eken bana “JERIKO”bir silah verdi ve belimde silah olmak suretiyle uçağa bindik.
Kıbrıs'a indik, ismini hatırlamadığım bir otele yerleştik sonra aynı gün Kıbrıs'ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittik. Orada Kurmay Albay Galip Mendi ile tanıştım, yardımcısı Enver Tosun yarbay ile tanıştım. Sonrasında yan odada Korkut Eken “Uzi” marka bir silahı bana verdi, bu silahın nasıl kullanılacağını ve susturucunun nasıl sökülüp takılacağını bana öğretti.
Bir sonraki gün beyaz Reno Toros marka araçla Kutlu Adalı isimli şahsın akşam hava karardıktan sonra evinin çevresinde keşif yaptık. Hatırladığım kadarıyla evi yola yakın bahçeli bir evdi. Önünde ufak bir bahçesi vardı. Şahsın evinde kalabalık dört beş kişilik bir kalabalık olduğunu farkettik bu nedenle içeri girmedik, o esnada benim belimde Jeriko silah ve elimde susturuculu Uzi marka silah vardı.
Ertesi gün tekrar geldik, gündüzleri de evinin etrafında birkaç sefer keşifte bulunduk, yine evden çok sesler geliyordu; bunun üzerine Korkut komutan bana dedi ki 'Üç kişi de olsa bunların hepsi PKK'lıdır. PKK'lı ile dost olan da PKK'lıdır, hepsini öldürmende bir mahsur olmaz' dedi.
Üçüncü gün bır piyade Alay Komutanı’nın makamına gittik, ismini hatırlamadığım Alay Komutanı’ndan Korkut Eken’ in talebi Kutlu Adalı isimli şahsın aracının güvendiği iki rütbeli tarafından durdurularak bize teslim şahsın teslim edilmesinin sağlanmasını istedi.
Bir iki saat sonra şahsın durdurulduğu haberi geldiğinde biz de hızlı adımlarla Alay Komutanlığı binasından çıktık. Şahsın yanında 15 yaşlarında bir çocuk vardı, kişi alayın içine sokulmuş olduğunu etrafının da askerlerce sarılmış olduğunu görünce tekrar Alay Komutanı’nın makamına geri döndük; orada alay komutanını azarladı, ‘Ben sana böyle mi söyledim’ dedi. Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na geri döndük ve ertesi gün de tekrar Türkiye'ye geri döndük, ancak Korkut Komutan bana ‘Atilla buraya geleceğiz’ dedi.
Sonrasında ben bir yaralama nedeniyle Paşakapısı Cezaevi’nde bulunduğum sırada beni cezaevinde yanımda bulunan cep telefonumdan arayarak kendisinin Klasis Otel’de kaldığını ziyarete geleceğini söyledi; bende abi ‘Cumartesi, pazar ziyaret yok. Ben hastaneye çıkacam sizi Klasis'e otele ziyaretinize gelicem’ dedim ve o tarihte cezaevinin hastane için ring aracı yoktu. Bu şekilde taksiyle gardiyan ve askerler eşliğinde hastaneye gittim. Hastane çıkışında iki sivil araç gelmesini sağladım ve bulunduğu Silivri Klasis Otel'e bu araçlarla bir gardiyan ve askerlerle gittik.
Erlere ve gardiyana lobide oturmalarını söyledim. Korkut komutanın olduğu odaya çıktım, odada Reis Sedat Peker ve birkaç kişinin olduğunu gördüm. Korkut Eken astsubay ve uzman çavuşun alnından öperek ‘Atilla' yı getirdiğiniz için teşekkür ederim’ dedi. Bana hitaben gülerek "Atilla biz Kıbrıs işini hallettik biliyor musun’ dedi . Sonra sabaha doğru cezaevi sayımından önce cezaevine döndüm. Adı geçen şahıslarla her platformda yüzleşmeye de hazırım. Videoda anlatılanlarla ilgim görgüm bundan ibarettir."