31 Mart yerel seçimlerinin ardından Türkiye'yi nasıl bir ekonomik tablonun beklediği merak konusu oldu. Dr. Murat Kubilay, seçimin ekonomiye etkisinin neler olabileceğini ve önümüzdeki günlerde ekonomide hangi gelişmelerin olabileceğini Medya Koridoru'na değerlendirdi.
31 Mart yerel seçimlerinden ana muhalefet partisi CHP birinci parti çıktı. CHP, bu sonuçla AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana ilk kez iktidar partisini sandıkta yenmiş oldu.
Seçimin hemen ardından ise gözler elbette ki ekonomiye çevrildi. Seçim sonuçlarına da etki ettiği görülen ülkedeki ekonomik krizin, seçimden sonra gerileyip gerilemeyeceği, muhalefetin zaferinin özellikle de yabancı yatırımların Türkiye'ye gelmesinde etkili olup olamayacağı merak edeilen soruların başında geliyor.
Ekonomist Dr. Murat Kubilay, önümüzdeki süreçte Türkiye ekonomisini nelerin beklediğini Medya Koridoru için yorumladı:
* Dr. Murat Kubilay
"İKTİDARIN ESKİ TİP EKONOMİ POLİTİKALARINI UYGULAMA ALANI KALMADI
Mayıs 2023 seçimlerinden sonra iktidarın eski politikalarını uygulama alanı kalmamıştı. Değişen ekonomi yönetimi, normalleştirilen para politikasıyla birlikte süreci bugünlere taşıdılar. Ancak içerideki hasar hâlâ çok büyük. Güven travmasının ne kadar büyük olduğunu da 'şubat-mart aylarında bir kur şoku olacak' beklentisiyle bireylerin özellikle de yurt içinde dövize doğru gittiklerini gördük ve neticesinde de Merkez Bankası'nın yaklaşık 30 milyar dolarlık rezervi bir kere daha harcayarak durumu ancak dengeleyebildiğini gözlemledik. Haliyle eski tip politikaları uygulayabilme alanının çok kalmadığını görüyoruz.
MEHMET ŞİMŞEK'İN GÖREVDEN ALINACAĞINI DÜŞÜNMÜYORUM
Seçim sonuçları ekonomiyle ilgili olabilir -ki önemli bir kısmı da şimdiki yönetimden çok, daha önceki görevlilerin yaptıkları hataların yükleriyle yüzleşmekti. Bu ortamda zaten Erdoğan yönetiminin elinde de farklı bir alternatif yok. Dolayısıyla seçim sonuçlarındaki kaybı ekonomiye bağlasa dahi mevcut politikaları sürdürmeyi tercih edecektir. Zaten seçim gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu doğrultuda mesajlar verdi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de görevine devam ettiğini ve bu politikaları sürdüreceğini teyit etti. Dolayısıyla Şimşek'in görevden alınacağı yönündeki spekülasyonlara katılmak için bir neden göremiyorum. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki 2025-2026 yılları için konuşulan anayasa referandumu gibi gelişmeler gerçekleşirse ve buralarda daha başka arayışlara girilirse, elbette ekonomi yönetimindeki isimler veya tarzda bir değişiklik o zaman düşünülebilir. Ama şu aşamada böyle bir durum fazla spekülatif olur.
SICAK PARANIN TÜRKİYE'YE GELEBİLMESİ İÇİN BELLİ KOŞULLAR VAR
Yabancı yatırımcıları iki gruba ayırmamız gerekiyor: Sıcak ve soğuk para. Sıcak paranın asıl derdi ekonomide hem döviz kurundan hem de faiz oranlarından faydalanabilmek. Bu anlamda mevduat faizleri yukarı geldi. Devlet tahvili getirileri de oldukça yüksek düzeyde. Sıcak paranın Türkiye’ye gelebilmesi için belli koşullar var. Sorun yaratmayacaktır.
Ancak siyasetin bir kere daha rekabetin içine girmesi, Erdoğan’ın hegemonyasının devam etmeyebileceğine dair bir yerel seçim sonucu alınması neticesinde daha uzun vadeyi ilgilendiren soğuk yatırımlarda (doğrudan fabrika kuran, içerideki varlıkları satın alan) yine bir tereddüt yaratacaktır. Ancak buradan hemen doğrudan hızlı bir finansal istikrarsızlık da beklememek lazım. Muhtemelen rekabetçi siyaset ortamında ekonomi yönetimi şu ana kadar vaat ettiği her şeyi yapamayacak. Bu görüldükten sonra ana politikada tavizler vermek, vazgeçmeye başlamak da daha somut adımlar atıldıktan sonra konuşulacaktır. Ama çok net bir şekilde şu görüldü: Acı reçeteyi içeren bir programı daha şimdiden halkın yoksullaştığı ve seçim sonuçlarına etki ettiği bir ortamda iktidar partisinin sürdürmesi daha zor olacak. Ama başka çaresi olmadığı için bir müddet daha bu programla devam etmek durumundalar.
SADECE EMEKLİLER SORUNU DEĞİL, TÜRKİYE'DEKİ GENEL İKTİSADİ BUHRAN ETKİLİ OLDU
Türkiye 2028’den beri iktisadi buhranda. Mayıs 2023 seçimlerinden önce bunun yıkıcı sonuçlarının toplum tarafından hissedilmesi bir şekilde ötelendi. Fakat artık daha ötelenemeyeceği yerde de bu son bir yıldaki sorunlar oldu. Emeklilerin satın alma güçlerinde kayda değer bir düşüş var. Fakat buraya da sıkıştırmamak gerek. Örneğin; Mayıs 2023 seçimleri öncesinde daha çok büyük şehirlerde veya turistik bölgelerde daha net gözlemlenen konut fiyatı ve kira artışları artık yurdun küçük kasabalarına kadar uzandı. Tabii ki burada da bir satın alma gücü düşüşü oluştu. Zaten TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon verilerinin de gerçeği yansıtmadığı düşüncesi, en azından enflasyon kadar zam alan devlet memurları gibi gruplarda da memnuniyetsizlikle sonuçlanıyordu. Tüm bunların tabii ki sonuçlara etki etmiş olması mümkün.
İKTİDARIN SEÇMENLE OLAN BAĞINDA GERİYE DÖNÜŞ OLMAKSIZIN BİR KOPMA OLMADI
Ama şunu da unutmamak gerekiyor; Cumhur İttifakı’nın 2023 seçimlerindeki bileşenlerinin toplam oyuna baktığımız zaman yurt dışı seçmenler de dikkate alındığında, çok da büyük bir düşüş yok. Daha çok taraf değiştirmek yerine sandığa gitmemek şeklinde tepkinin gösterimi olması biraz daha muhtemel. Bir de tabii özellikle de Orta Anadolu’daki farklı yerlerde AKP-MHP’nin aynı adaylar çıkarması, Yeniden Refah’ın ittifaka dahil olmamasıyla bu sonuçlar ortaya çıktı. Tüm bu olumsuz tabloya ve belirli bir toplum tepkisine rağmen iktidarın seçmenle olan bağında geriye dönüş olmaksızın bir kopma olmadığını görüyoruz. "