Pump’tan cayır cayır 70’ler: “Hiç Konuşmayalım”

Pump%E2%80%99tan+cay%C4%B1r+cay%C4%B1r+70%E2%80%99ler:+“Hi%C3%A7+Konu%C5%9Fmayal%C4%B1m”
ABONE OL

1990’lı yıllarda Ankara’da fırtına gibi esen Distortion Blues Band üyeleri Volkan Şenkal ve Bülent Batmaca tarafından 2019’da kurulan Pump yepyeni bir şarkı ile geri döndü: “Hiç Konuşmayalım'

 

Gizem Ertürk / Serbest Gazeteci

 

2020’de 22 yaşındaki genç yetenek Ege Özdemir ve geçmişte Distortion Blues Band ve Türkiye’nin rock ve metal sahnesinin efsane grubu Dr. Skull’da yer alan Serdar Tuksal’ın da 2021’de gruba katılmasıyla son şeklini alan Pump, gücünü, özgürlüğünden ve içinden geldiği gibi müzik yapma tutkusundan alıyor. Rock müzik severlerin duymaya hasret kaldığı sertlikte melodisi, enerjisi hiç eksilmeyen tarzıyla Pump; türün müdavimlerine özledikleri tarzda bir rock’n roll ziyafeti sunuyor.

 

Herkese merhaba, Volkan ve Bülent, Pump fikri nasıl ortaya çıktı, nasıl hayata geçti?

Bülent: Bu soruyu çok seviyoruz. Arkasındaki hikâyeyi anlatmak çok hoşumuza gidiyor. Bize göre tam bir hayata dönüş, özlerine dönüş ve özgürleşme hikayesi. Hemen başlayayım anlatmaya. Bizim yolumuz 1990’larda Distortion Blues Band’te kesişti, sonra 90’ların ortasında herkes başka yola gitti, dostluk baki kaldı. Hayat koşulları beni müzikten biraz uzağa itmişti. Volkan ve Serdar ise hep içinde kaldı müziğin.  2019 Ağustos’ta kurumsal iş hayatıma radikal bir şekilde bir gecede son verdim ve evde daha fazla davul çalmaya başladım.8 Kasım 2019’da Ankara’da Dr. Skull konseri vardı. O gün kendi kendime “Ben tekrar başlıyorum” dedim ve birkaç gün sonra Volkan’ı aradım. “Bül, tek başına girme stüdyoya, beraber girip pas atalım” dedi Volkan ve sadece bas ve davul olarak 15 Kasım 2019’da ilk stüdyomuzu yaptık. Bir anda aydınlandık neredeyse. Aklımıza estiği gibi özgürce çaldık o gün ve hala öyle devam ediyoruz.

Volkan: Bülent’le sürekli görüşüyorduk ama 2007’den beri beraber çalmamıştık. Serdarla da hiç kopmamıştık, en nihayetinde bizler 30 küsur yıllık sıkı dostlarız. Bir itirafım olacak, 15 Kasım’da stüdyoya girdiğimizde ben de uzun süredir bas çalmıyordum. Hatta bas gitarım bile yoktu.

Bülent: Bir sonraki çalışmaya Volkan öğrencilerinden Doğukan Buyrukoğlu’nu getirdi. Onun besteleri üzerinde çalışmaya başladık. Sonra aramıza Deniz katıldı gitarist olarak ancak yollarımız çabuk ayrıldı.

Volkan: Çok motive oldum bu süreçte, beste ve söz fabrikası moduna girdim. 2020 ikinci yarısı Ege aramıza katıldı. Ege benim gitar öğrencimdi. Pump’ın oluşum sürecinin en başında o yoktu ama adını koyduğumuzda artık Ege demirbaş olmuştu. Bülent ile başladığımızda, Serdar’a konudan bahsetmiştim, ama Kuzey Kıbrıs’ta olduğundan o dönemde bize katılamamıştı. 2021’de ise Doğukan gruptan ayrılınca, bu sefer “Bu bir mesaj” dedik ve Serdar aramıza katıldı. Adaptasyonu da çok kolay oldu Serdar’ın çünkü o da benim gibi müzikten hiç kopmamıştı, daha önemlisi birbirimizi çok iyi tanıyoruz.

Genç grup üyeleri ile yola tekrar çıkmak gruba nasıl bir enerji getirdi?

Volkan: Pump’ın ilk başlangıcında planımız her zaman genç olan Serdar ile tekrar bir araya gelmekti. Biraz önce anlattığım gibi en başta bu hayata geçemedi. Bizde o kadar çok enerji vardıki dürüst konuşmak gerekirse, grubu beraber hayata geçirdiğimiz gençler o enerjiyi bambaşka bir formata getirdi. Yaratıcılık konusundaki etkisi çok fazla oldu. Bülent 47 yaşında hiç olmadığı kadar sert çalmaya ve ikili bas davul pedalı kullanmaya başladı, ben ise daha coşkulu çalmaya daha coşkulu besteler yapmaya başladım. Öte yandan grubun nüfus kâğıdı olarak en genci Ege müzisyenliği, dostluğu, dinamizmi ve gitar çalış tarzı ile bize farklı bir motivasyon sağlıyor. Ruhumuzun gençliğini parlatıyor. Özetle ruh genç kalınca enerji eksilmiyor.

Müziğe başladığınız yıllardan bugünlere baktığınız zaman nelerin nasıl değiştiğini görüyorsunuz?

Serdar: Çok güzel soru, teşekkürler. Beni geçmişe götürdü getirdi. Müziğe ilk başladığımız 1980’li yıllarda bugünkü gibi her şeye anında ulaşabilme şansınız yoktu. Enstrüman almak bir dert, beğendiğiniz sanatçıları dinlemek ayrı bir dertti.

İyi, kaliteli, sizi yıllarca idare edebilecek bir enstrümanı bulmak mesele, almak ayrı meseleydi. Şimdi bütçenize göre her şeyi bulabiliyorsunuz. Aynı şekilde müziğe ulaşım da kolay değildi. Dünyada rock rüzgârı hala çok şiddetliyken anlık olarak yeni albümlere ulaşmak çok zordu, küresel starları ise canlı izlemek hayaldi. Şimdi her şey daha kolay ama rock müziğinin starlarını canlı izlemek nerdeyse imkansızlaştı, öncelikleri yaşları nedeniyle. Eskisi gibi klasikleşme de çok mümkün değil artık, çünkü büyük talep var yeniye. Yeniye olan yoğun talep, yeninin klasik hale gelme sürecini biraz engelliyor.

Rock müzik de değişti yıllar içerisinde. Enerjisi farklı bir yöne gitti biraz da talep o yönde olduğundan. Biz birazcık o rotanın dışındayız, eski tarza yakınız, enerjimiz yüksek o nedenle, kıpır kıpır bir müzik yapıyoruz.

Nisan Sonu ve hemen ardından Hiç Konuşmayalım teklileri geldi. Nasıl tepkiler aldı?

Ege: Biz biraz daha sert tonlu düşünmüştük Nisan Sonu’nu, ama kafamızdakinden daha yumuşak çalmışız. Nisan Sonu çok yüksek tempoda olmamasına rağmen enerjisini hissettiren bir şarkı. Aynı zamanda hüzün içeriyor, duygu yoğunluğu var. Ama melodisi hüzünlü değil. Biz hüznün bile enerjiyi düşürmeden verilebileceğine inanıyoruz. Duygusal şarkıların boynu bükük olması gerekmiyor. Bu nedenlede hemen her yaş grubundan olumlu tepkiler aldı. Bu arada Nisan Sonu ile ilgili kafamızda planlarımız var. Şimdilik anlatmayalım detayları.

Hiç Konuşmayalım’ın Nisan Sonu’na göre çok farklı olduğu söylendi genelde. Aynı grubun iki şarkısı gibi değerlendirenler de oldu, iki farklı grup çalmış diyenler de oldu. Her iki şarkının da insanlara dokunabildiğini söylediler. Aslında Hiç Konuşmayalım’ın alışık olmadık bir tarzı olsa da çok fazla insanı etkileyebildiğine defalarca şahit oldum.

Genç grup üyeleri ile yola tekrar çıkmak gruba nasıl bir enerji getirdi?

Volkan: Pump’ın ilk başlangıcında planımız her zaman genç olan Serdar ile tekrar bir araya gelmekti. Biraz önce anlattığım gibi en başta bu hayata geçemedi. Bizde o kadar çok enerji vardıki dürüst konuşmak gerekirse, grubu beraber hayata geçirdiğimiz gençler o enerjiyi bambaşka bir formata getirdi. Yaratıcılık konusundaki etkisi çok fazla oldu. Bülent 47 yaşında hiç olmadığı kadar sert çalmaya ve ikili bas davul pedalı kullanmaya başladı, ben ise daha coşkulu çalmaya daha coşkulu besteler yapmaya başladım. Öte yandan grubun nüfus kâğıdı olarak en genci Ege müzisyenliği, dostluğu, dinamizmi ve gitar çalış tarzı ile bize farklı bir motivasyon sağlıyor. Ruhumuzun gençliğini parlatıyor. Özetle ruh genç kalınca enerji eksilmiyor.

Müziğe başladığınız yıllardan bugünlere baktığınız zaman nelerin nasıl değiştiğini görüyorsunuz?

Serdar: Çok güzel soru, teşekkürler. Beni geçmişe götürdü getirdi. Müziğe ilk başladığımız 1980’li yıllarda bugünkü gibi her şeye anında ulaşabilme şansınız yoktu. Enstrüman almak bir dert, beğendiğiniz sanatçıları dinlemek ayrı bir dertti.

İyi, kaliteli, sizi yıllarca idare edebilecek bir enstrümanı bulmak mesele, almak ayrı meseleydi. Şimdi bütçenize göre her şeyi bulabiliyorsunuz. Aynı şekilde müziğe ulaşım da kolay değildi. Dünyada rock rüzgârı hala çok şiddetliyken anlık olarak yeni albümlere ulaşmak çok zordu, küresel starları ise canlı izlemek hayaldi. Şimdi her şey daha kolay ama rock müziğinin starlarını canlı izlemek nerdeyse imkansızlaştı, öncelikleri yaşları nedeniyle. Eskisi gibi klasikleşme de çok mümkün değil artık, çünkü büyük talep var yeniye. Yeniye olan yoğun talep, yeninin klasik hale gelme sürecini biraz engelliyor.

Rock müzik de değişti yıllar içerisinde. Enerjisi farklı bir yöne gitti biraz da talep o yönde olduğundan. Biz birazcık o rotanın dışındayız, eski tarza yakınız, enerjimiz yüksek o nedenle, kıpır kıpır bir müzik yapıyoruz.

Nisan Sonu ve hemen ardından Hiç Konuşmayalım teklileri geldi. Nasıl tepkiler aldı?

Ege: Biz biraz daha sert tonlu düşünmüştük Nisan Sonu’nu, ama kafamızdakinden daha yumuşak çalmışız. Nisan Sonu çok yüksek tempoda olmamasına rağmen enerjisini hissettiren bir şarkı. Aynı zamanda hüzün içeriyor, duygu yoğunluğu var. Ama melodisi hüzünlü değil. Biz hüznün bile enerjiyi düşürmeden verilebileceğine inanıyoruz. Duygusal şarkıların boynu bükük olması gerekmiyor. Bu nedenlede hemen her yaş grubundan olumlu tepkiler aldı. Bu arada Nisan Sonu ile ilgili kafamızda planlarımız var. Şimdilik anlatmayalım detayları.

Hiç Konuşmayalım’ın Nisan Sonu’na göre çok farklı olduğu söylendi genelde. Aynı grubun iki şarkısı gibi değerlendirenler de oldu, iki farklı grup çalmış diyenler de oldu. Her iki şarkının da insanlara dokunabildiğini söylediler. Aslında Hiç Konuşmayalım’ın alışık olmadık bir tarzı olsa da çok fazla insanı etkileyebildiğine defalarca şahit oldum.

Hiç Konuşmayalım 45 yaş üstü kuşak tarafından hemen kabul edildi, benim kuşağım ise dinledikçe daha çok sevmeye başladı. İlk soruları “Niye hemen sözler girdi?” oldu. İçimizden geldiği gibi müzik yaptığımız için bu tür tepkiler çok hoşumuza gidiyor.

Dinlenme istatistikleri 18 – 25 grubunun Hiç Konuşmayalım’ı tamamen benimsediğini gösteriyor, en çok dinleyicimiz 18 – 25 yaş grubundan. Dinleyen herkesin dinlerken hareketlenmeye başladığını gördük. Kıpır kıpır bir şarkı.

Pump bundan sonra yola nasıl devam edecek?

Bülent: Pandemi süreci gurubun çalışmalarını yavaşlatsa da Volkan’ı yavaşlatmıyor, beste yapmaya devam ediyor. 24 Mayıs haftasında yeni teklinin davul kayıtlarına başlıyorum bir aksilik olmazsa. Mümkün olan sıklıkta yeni tekliler çıkartmayı planlıyoruz ve bunu uzunca bir süre devam ettirebilecek kadar çok parçamız var kaydedilmeyi bekleyen.

Albüm çıkartmak için uzun süre beklemek yerine kısa aralıklarla yeni şarkı yayınlamak, özellikle üretken ve bağımsız müzisyenler için daha mantıklı görünüyor.

Biz canlı çalmayı çok seven, canlı çalarken çok eğlenen müzisyenlerden olduğumuz için, sahnede seyircilerimiz ile eğleneceğimiz günleri sabırsızlıkla bekliyoruz. Yaz aylarında düzenlenmesi muhtemel festivallerde yer almayı hedefliyoruz. Pandemi süreci sonrasında da bizleri daha sık izleyeceğiniz organizasyonların içerisinde olacağız.

Yabancı müzik eleştirmenlerinden aldığımız tepkileri dikkate alarak birkaç tane de İngilizce şarkı yayınlamayı planlıyoruz. Hatta bir tanesinin bestesi tamam, aranjmanına başladık.

Türkiye’deki alışılmış rock müziği kalıbına çok uymayan bir tarzımız var, daha önce de ifade ettiğimiz gibi. İlk dinlediğinde biraz şaşırıyor insanlar. Söz, müzik, yapı ve trafiği ile değişik bir tarz oluşuyor ülkemiz için belkide. Hüznümüz, dertlerimiz bile enerjik, heyecanlı ve tempolu. Karamsarlıkla bir yere varılması zor. Belki de müziğimiz aslında 1970’lerin o isyankâr ruhunu tekrar ortaya çıkartıyor. Her şeyi şartsız kabul eden değil, reddeden, sorgulayan, başını öne eğmeyen.

Özgür ve enerjik olmaya devam edeceğiz, tüm rock severleri de bizimle özgür ve enerjik olmaya, eğlenmeye davet ediyoruz.

 

twitter takip