CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Niğde'de düzenlediği partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaz süreci boyunca aldığı karar doğrultusunda partisinin grup toplantısını bu hafta Niğde'de yaptı. Kılıçdaroğlu, Niğde Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdiği grup toplantısı öncesi partiye katılan yeni üyelere rozetlerini taktı.
Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada iktidarın dış politika stratejilerini eleştirdi. AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşeceği yönündeki iddialarla ilgili açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, "Asla Esed ile konuşmayacağım, yan yana gelmeyeceğim... 2019'dan bu yana kendisine mektup yazdım, Suriye ile kavga etmei bir uluslararası Suriye konferansı Türkiye'de düzenle dedim. Yanlış yapıyoruz, Arap dünyasının işine karışmayalım biz... Arap dünyası ayrıdır, dış politikada öteden beri miras olarak gelen bir gelenetir bu; o dünyaya karışmayız daha yukarıda dururuz. O dünyada bir sorun olursa gelir bizim kapımızı çalarlar, gelin bizi barıştırın diye. Şimdi böyle bir rolümüz kalmadı. Türkiye dış politikada ciddi sorunlarla karşı karşıya. Putin talimat verdi şimdi Esad'la görüşecek. Ben söylüyorum görüşmüyor, Putin söyleyince görüşüyor" eleştirisini yaptı.
Bir kenti kent yapan alanların parklar ve toplantı salonları gibi halkın ortak alanlar olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Toplantı salonları sadece siyaset için değil, düşünürlerin, yazarların, çizerlerin, emeklilerin gelip konuştuğu, haklarını talep ettiği mekanlardır aynı zamanda. Toplantı salonları bizim hayatımızda önemlidir. Burada küçük bir salonda çok kalabalık bir ortamdayız. Kısa ve öz konuşacağım, beni anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum." ifadelerini kullandı.
Niğde'nin tarımda çok iyi bir yerde olduğunu ancak siyaset kurumunun, devleti yönetenlerin Niğdelilere verdikleri sözleri tutmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"'Niğde'ye havaalanı yapacağız' dediler, tek bir çivi çakılmadı. 'Lojistik yükleme merkezi' dediler, 20 yıldır yapılmadı, 'yüksek hızlı tren buradan geçecek' dediler, 20 yıl geçti yapılmadı. 'Enerji ihtisas alanı olacak burası' dediler o da olmadı. '10 bin kişilik stat yapacağız' dediler, 7 bine düşürdüler, çivisi dahi çakılmadı. Siz önce Niğde'ye yakışan bir konferans salon yapın. Biz bunların tamamını iktidar olunca yapacağız, göreceksiniz. Niğde'ye, Kayseri'ye, Nevşehir'e neler yapılıyor, göreceksiniz. Anadolu'nun içini boşalttılar, her şeyi büyük metropollere taşıdılar. Buradaki fakir fukara üniversiteyi bitiren gencecik pırlanta gibi evlatlarımız büyükşehirlerin varoşlarında iş arıyor. Burada fabrika yapılamaz mı, yapılabilir. Mersin'e çok yakın burası, güçlü bir demir yolu ağı olursa buradaki fabrikadan oraya ürünleri taşıyabilirsiniz, dünyanın her yerine ihracat yapabilirsiniz. Bunların tamamını inşallah biz yapacağız, göreceksiniz."
Türkiye'de tarımın stratejik sektör olduğunun henüz kavranamadığını anlatan Kılıçdaroğlu, çiftçi üretmezse herkesin aç kalacağını dile getirdi.
"KUL HAKKI YİYENLERLE HELALLEŞMEYECEĞİZ"
Pek çok tarım ürününün ithal edildiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Tarımı stratejik sektör olmaktan çıkardıkları için Türkiye tarımda dışa bağlı ülkelerden biri haline geldi. Mercimek dışarıdan, et dışarıdan, hayvan, nohut, yem, saman dışarıdan. Aklınıza ne gelirse dışarıdan gelmeye başladı. Türkiye'nin buradan çıkması lazım, bunlar çıkaramazlar. Neden bunu bu kadar açık ve net söylüyorum? Çünkü bunlar alın terinden yana değiller, üretenden yana değiller, bunlar 5'li çeteden yanalar, kaynakların tamamını 5'li çeteye veriyorlar. Peki Bay Kemal ne yapacak? 5'li çetelerden tamamını alacağım ve bu ülkeye, millete tamamını vereceğim. Kul hakkı yiyenlerle asla helalleşmeyeceğiz. Yüce Yaradan'ın bile huzuruna kul hakkı yiyen kimse çıkamaz, çıkmamalı. O yüzden biz sevgide, barışta, dostlukta, kalbimizi kırdıysak bu çerçevede oturacağız, kucaklaşacağız, helalleşeceğiz. Birbirimize merhaba diyeceğiz, farklı düşüncelerde bile olsak sevgiyi, saygıyı ihmal etmeyeceğiz. Ama bunların yaptığı gibi paraları alıp bir avuç rantiyeye teslim etmeyeceğiz."
Tarım Kredi Kooperatiflerindeki bazı ürünlerde fiyatların düşürüldüğünün belirtildiğini aktaran Kılıçdaroğlu, "Kardeşim düşüreceksen Tarım Kredi Kooperatifinin gübre fabrikası var, oradaki fiyatları düşür, çiftçi ucuz gübre alsın. Ona gelince yok" dedi.
Rekabet Kurulu'nun gübre fiyatlarıyla ilgili aldığı bir kararı paylaşan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Gübre fabrikalarının fiyatları yüksek tutma konusundaki iş birliği hakkında karar aldı ve bunlara çok ağır cezalar yazdı. 7 trilyon 315 milyar 759 milyon 390 bin 184 lira. Bunların içinde Tarım Kredi Kooperatifi'nin kuruluşu olan Gübretaş da var. Bu 6 gübre fabrikası bir araya gelip ortak hareket ediyorlar, çiftçiye pahalıya gübre satıyorlar. O dönem bu kuruluşun yöneticileri kimdi, şimdi neredeler? Gazeteci arkadaşlarımız araştırsın. Çiftçi üretmesin diye uğraşıyorlar, çiftçi üretmesin ki 5'li çete daha iyi yararlansın. 5'li çete dışarıdan mal da getirecek, ithalat da yapacak. Her şeyi onlar getirecekler, yine onlar kazanacaklar, kaybeden yine çiftçimiz olacak."
"YUSUFELİ’NE DE SELAM GÖNDERELİM"
Artvin'in Yusufeli ilçesine selam gönderen Kılıçdaroğlu, "Buradan Artvin’e, Yusufeli’ne de selam gönderelim. Diyelim ki Niğdeli kardeşler, Artvinli, Yusufelili kardeşlere selam gönderdiler diyelim. Yusufeli’nde kent yukarıya taşınacak. Bir afet dolasıyla. Doğru, taşıyalım. Bir şehri nasıl yukarıya taşırsınız? Binalarını, okullarını, yollarını yaparsınız, dersiniz ki vatandaşlara ‘Binaları, yolları yaptık, biz sosyal devletiz, bakın her şeyi yaptık, buyurun buraya taşının.’ Bunlar bitmeden mecbur tutuyorlar taşınacaksınız diye. Şu anda Yusufeli’nde bütün işyerleri kapalı, halk protesto ediyor. Onlara şu çağrıyı yapalım. Kim hak, hukuk ve adalet talebinde bulunuyorsa en başta Niğdelilerin onların yanındadır" dedi.
Kaynakların geniş kitlelerden alınarak bir avuç kişiye transfer edildiğini öne süren Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hepimiz, yeni doğmuş çocuk dahi yükselen fiyatlarla yaşadığımız enflasyonla bir avuç üst gelir grubuna milyarları aktarıyoruz. Kur korumalı mevduat sahipleri, parayı getirip yatırıyorlar, dolar garantisi var, faiz garantisi var, 'senden hiç vergi almayacağız' diyor, bir de 'ucuz kredi vereceğim' diyor. Peki buradan 6 ayda milletin sırtına yüklenen nedir? 60 milyar 500 milyon lira 5 ayda. Taş atıp kolu yorulmadan, bir tek alın teri damlatmadan 60 milyar 500 milyon TL para veriyorsunuz. Bakmayın siz faizin düştüğüne falan, kimin faizi düştü? Niğdeli esnafa sorun, bankaya gidip kredi alsın, faiz düştü mü düşmedi mi? Bankalar, Merkez Bankasından kredi alırken faiz düşüyor, o düşük faizle kredi alıyorlar, ek faiz koyup millete satıyorlar. Bankaların karı yüzde 400. Niğdeli esnafa, sanayiciye, taksi şoförüne, çiftçiye soruyorum, siz yüzde 400 kar elde ettiniz mi? Yüzde 400 kar sağladılar, hangi politikayla? Bunların uyguladığı politikalarla. Bütün bunların tamamını değerlendireceğiz."
"DAHA FAZLA NİĞDE’DEN ÖMER FETHİ GÜRER İSTİYORUZ"
Kılıçdaroğlu açıklamalarına şöyle devam etti:
Sizin çalışkan bir milletvekiliniz var. Ömer Fethi Gürer. Ömer Fethi Gürer’in fotoğrafını lüks otellerde göremezsiniz. Plajlarda, eğlence merkezlerinde göremezsiniz. Ömer Fethi Gürer’in fotoğrafını tarlada, esnafın yanında görürsünüz. Doğru mu? Bize bir tane Ömer Fethi Gürer yetmiyor. Çünkü Ömer Fethi Gürer’i aynı zamanda Türkiye’nin başka illerine de gönderiyoruz. Sizden daha fazla Niğde’den Ömer Fethi Gürer istiyoruz. Sayıyı artırın. Daha fazla milletvekili istiyoruz. Ömer Fethi Gürer gibi çalışan daha fazla milletvekili olması demek, parlamentoda güçlü olmamız demektir. Çiftçinin sesi daha çok çıkacak demektir. Kadınların mağduriyetleri var, onların giderilmesi gerek demektir. Aile Destekleri Sigortası. Bütün kadınlara bir sözüm var. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. İnsanın onurunu koruyacağız. Koruyarak yardım yapacaksınız. Biz oy için yapmayacağız. Bu topraklarda yaşıyorsa, onun ailesinin en azından asgari bir gelirinin olması lazım. Hiçbir yoksul ailenin elektriği, suyu, doğal gazı kesilmeyecek. Tam anlamıyla sosyal devleti inşa edeceğiz.
"BAY KEMAL SİZİN İSTEDİĞİNİZ KANUNUN ÖNGÖRDÜĞÜ YÜZDE 1’İ KOYDU"
Çiftçi… Üretiyorsunuz. Ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Bir, Tarım Kanunu’nda öngörülen milli gelirin en az yüzde 1 oranında pay verilir. Onu bütçeye koyacağız. Çağıracağız ziraat odaları birliğini. Yüzde 1’i koyduk mu, o zaman bütün çiftçileri söyleyin Bay Kemal sizin istediğiniz kanunun öngördüğü yüzde 1’i koydu ve yüzde 1 oranında asgari çiftçiye destek verilecek. Bunu yapacağız. Kimsenin endişesi olmasın.
İlk yapacağımız iş, çiftçiye mazotu ÖTV ve KDV’siz vereceğiz. Alacak, tarlasına gidecek. Üretecek. Aile Destekleri Sigortası kapsamında bir şey daha yapacağız. Köylerde genç kalmadı. O nedenle diyoruz ki köylerde, kırsalda; gençlerin ve kadınların sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Dolasıyla gençler ve kadınlar tarlada çalışacaklar, sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Yeri ve zamanı gelince emeklilik haklarına kavuşmuş olacaklar. Özgür Özel de dertli. Üzüm fiyatından. Şu ana kadar dolar karşısında en düşük fiyatı verdiler. Soruyorlar, üzüm fiyatı kaç TL olsun diye. Cevap veren kişi de üzüm tüccarı. Üretim ile hiçbir ilgisi yok. Biz üreticiyi, doğrudan üreteni destekleyeceğiz.
EYT ÇALIŞMALARI
EYT’yi meraklanmayın. O hafızamın bir yerinde zaten duruyor. EYT’lilerin sorunlarını bunlara defalarca söyledim. Bunlar da ‘çözelim de bari Kılıçdaroğlu çözmesin.’ Çalışıyorlar aylardır, bu kadar beceriksiz bir hükümet görmedim. Gerçekten. Neden? Çünkü devlette liyakati bitirdiler. Bitince yani işi ehline teslim edecek adam bulamayınca bunlar da oturuyorlar. EYT’liler miting yapıyorlar, pankartlar açıyorlar. Bunlar da diyor ki EYT sorununu çözeceğiz. Aradan geçti aylar, yıllar. Hala çözeceğiz diyorlar. Bunlar çözemezler. Bunlar Türkiye’nin hangi sorununu çözdüler? Bir sorunu çözdüler ama malı götürme konusunda bunlardan daha mahir kimse yok. Malı götürme deyince bunların üstüne kimse su dökemez. Her şeyi berbat ediyorlar.
Biz altı lider bir araya geldik; demokrasiyi, liyakati, sevgiyi; birliği beraberliği yeniden inşa edeceğiz. O kadar ayrımcılık yaptılar ki; şehitler arasında ayrımcılık yapıyorlar. 15 Temmuz şehidi, Kıbrıs şehidi, terör şehidi… İktidar olduğumuzda göreceksiniz. Şehitler arasında, gaziler arasında asla ayrımcılık yapmayacağız. Allah nasip ederse, iktidar olduğumuzda göreceksiniz, şehitler, gaziler arasında asla, hiçbir ayrım yapmayacağız. Şehit bizim şehidimizdir, gazi bizim gazimizdir. Niğdeli kardeşlerime şunu da söyleyeyim. CHP’nin devlet yönetiminde iki kırmızı çizgisi vardır. Vatan ve bayrak. Vatanıyla ve bayrağıyla sorunu olmayan herkesin başımızın üstünde yeri vardır.
DIŞ POLİTİKA ELEŞTİRİLERİ
Şahsileştirilen bir dış politika sadece bugün değil yarın da bize büyük zararlar verir. Bir dış politika şahsileştirilir ve ben her şeyi yaparım derse bu olmaz. Dış politikanın kendine özgü bir dili vardır. Diploması denir buna. Dış politikada bir başka ülkeye hakaret edilmez. Başka bir ülkeye hakaret ettiğiniz zaman işi toparlayamazsınız. İçerde kavga edebiliriz, ama bir araya gelir barışırız. Ama dış politikada söylediğiniz bir söz ilgili devletin bütün vatandaşlarını kapsadığı için biz nasıl bir başka ülke bizim hakkımızda bir şey söylediği zaman hep beraber itiraz ediyorsak o ülkenin vatandaşları da itiraz ederler. Dış politikadaki bir yanlışlık derin izler bırakır. Büyükelçiler sıradan insanlar değillerdir. Bir soru? Rüşvet alandan büyükelçi olur mu? O adamın devletin sırlarını para ile satmayacağını nereden biliyorsunuz? Kalktı konuştu; ‘bu can bu tende olduğu sürecek kimse benden papazı alamaz.’ Dedi mi? Dedi. Papazı verdi mi? Bu nedir, tükürdüğünü yalamak demektir. Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarını yerle bir etmek demektir. Bizim devletimizin itibarını nasıl, hangi gerekçeyle yerle bir edebilirsiniz.
Asla Esed ile konuşmayacağım, yan yana gelmeyeceğim... 2019'dan bu yana kendisine mektup yazdım, Suriye ile kavga etmei bir uluslararası Suriye konferansı Türkiye'de düzenle dedim. Yanlış yapıyoruz, Arap dünyasının işine karışmayalım biz... Arap dünyası ayrıdır, dış politikada öteden beri miras olarak gelen bir gelenetir bu; o dünyaya karışmayız daha yukarıda dururuz. O dünyada bir sorun olursa gelir bizim kapımızı çalarlar, gelin bizi barıştırın diye. Şimdi böyle bir rolümüz kalmadı. Türkiye dış politikada ciddi sorunlarla karşı karşıya. Putin talimat verdi şimdi Esad'la görüşecek. Ben söylüyorum görüşmüyor, Putin söyleyince görüşüyor.
İlk kez bu iktidar döneminde toprak kaybettik. Süleyman Şah toprağı bize aitti. Türbeyi kaçırdık ya. Ya akıl alacak şey değil. Kaçırdık, getirdik. Bir de bunu büyük bir başarı olarak sunuyorlar. Terör örgütünden kaçıp da Türkiye’ye sığınan bir adama ne denir Allah aşkına ya. Ama Bay Kemal’in sözü var. Bir hafta içinde Süleyman Şah Türbesi’ni eski toprağımıza götüreceğiz. İlk bir hafta. O toprak bizim toprağımızdır. Orada Süleyman Şah huzur içinde yatacaktır. Ve gönderde bizim al bayrağımız dalgalanacaktır.
Geldiler bütün askeri hastaneleri kapattılar. Dünyada hastanesi olmayan tek ordu, Türk ordusu. Terör dolayısıyla yaralanıp, getirilen ama şehit olan askerlerimiz var. Askeri hastaneler olsaydı, belki şehit sayımız bu kadar olmazdı. Onun da sözünü verdim. Bir hafta içinde; askeri hastaneleri, başta GATA olmak üzere tekrar TSK’ya vereceğiz.
"BİZE KATILIN" ÇAĞRISI
Bir ufkumuz ve bir geleceğimiz olacak. Daha güzel bir Türkiye. Büyüyen, gelişen bir Türkiye. Herkesin iş, güç sahibi olduğu bir Türkiye. Hiç kimsenin inancından, kimliğinden, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmediği bir Türkiye. Hata varsa helalleşen bir Türkiye. Bütün bunları beraber yapacağız. Bunları yapmamız için bize katılın. Herkesin katılması lazım. Türkiye’yi yeniden inşa etmek zorundayız. Bilgiyle, birikimle, feraset ile inşa etmek zorundayız. Türkiye’de yoksulluk olmamalı. Devleti yöneten şu erdeme sahip olmalı; Türkiye coğrafyasında bir çocuk yatağa aç giriyorsa devleti yönetenin o gece uyumaması lazım. Ta ki o çocuğun karnı doyana kadar. Kara kışta insanların doğal gazı kesiliyorsa ve o insanlar o gece soğuktaysa devleti yönetenlerin o gece yatağında uyumaması lazım. Devleti yönetmek, 85 milyon kişinin sorumluluğunu almak demektir.
Niğdelilerin ve 85 milyonun huzurunda söz veriyorum; saraydan talimat alan hâkimin, savcının adalet sistemi içinde yeri olmayacaktır. Bize sarayın değil; Cumhuriyet Savcısı, Cumhuriyet'in savcısı lazım. Bize hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veren hâkim lazım. Yandaş hâkim değil. Fakirin, fukaranın hakkını koruyan hâkim lazım. Eşi, çocukları öldürülen, hatta hastanenin içinde kafasına tüp gazı vurularak öldürülen Şenyaşar Ailesi'nden bir kadın ya, adalet istiyorum diyor ya. 'İki oğlum öldü, kocam öldürüldü, bir oğlum hapiste.' Ya kim öldürdü bunları ya yakalayın. Kimse yakalamıyor. Yakalayamıyor. Bu adaletsizliğe karşı biz sesimizi kesecek miyiz? Niçin? Sevgili peygamberimiz diyor, 'Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.' Susmayacağız. Adaleti sağlayacağız."