Habertürk yazarı Fatih Altaylı, bugünkü yazısında iktidara yakın medyaya eleştirilerde bulundu.
Habertürk yazarı Fatih Altaylı bugünkü köşe yazısında hükümete yakın medyayı ele aldı.
Altaylı, hem Londra'da düzenlenen müzayedede Fatih Sultan Mehmet’in İtalyan ressam Gentile Bellini tarafından yapılan orijinal portresinin İBB tarafından satın alındığını haberde belirtmeyen hem de eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun politikalarını geçmişde değil şimdi eleştiren medya kuruluşlarını eleştirdi.
Anadolu Ajansı ve Sahah Gazetesi'nin, Fatih Sultan Mehmet tablosunun satılması haberini duyurduğunu ancak satın alanın İBB olduğunu belirtmediğini ifade eden Fatih Altaylı, "Yapılan işin, iyi ve etkili bir satın alma olduğunu ise devletin resmi haber ajansı AA’nın tablonun satıldığını haber yapması ama satın alanın İBB olduğunu habere koymamasıyla anlıyoruz.Keza yarı resmi Sabah gazetesi de tabloyu alanın İBB olduğu bilgisini gizleyerek, İBB’nin doğru ve önemli bir iş yaptığını kanıtlayan ikinci bir etken oldu" ifadelerini kullandı.
Fatih Altaylı yazısının devamında ise; Ahmet Davutoğlu hakkında eleştirel haberlere katıldığını belirtti ancak iktidara yakın medyanın Davutoğlu'nu AK Parti'den ayrıldıktan sonra eleştirmesine tepki gösterdi.
Fatih Altaylı bugünkü yazısında şunları yazdı:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Christie’s’de satışa çıkan ve Türkiye’de de epey gündem olan Fatih Sultan Mehmet portresini satın aldı.
İyi bir iş mi yaptı?
İyi bir iş yaptı.
Daha doğrusu iyi bir iş yaptığını Anadolu Ajansı ve Sabah gazetesi sayesinde anlamış bulunuyorum.
Açıkçası ben daha önce de satışa sunulan bu eserin her zaman gereğinden fazla abartıldığını düşündüm. Nedeni de şu.
Bu tablodan bahsedenler genelde bu eseri gerçekten Bellini tarafından yapılan ve İngiltere’de National Gallery’de sergilenen diğer Fatih portresi ile karıştırırlar.
Kasım 1480 tarihli o portrenin dahi Bellini’ye ait olduğu yüzde 100 değildir.
Ama ona ait olduğuna neredeyse kesin olarak inanılır.
Oysa bu satılan tablo Bellini’ye ait değildir ya da bunu gösteren hiçbir işaret yoktur.
Bilinen, ünlü tablonun çağdaşıdır ama kime ait olduğu belli değildir.
Ressam bir aile olan Bellinilerin atölyesinden çıktığı iddia edilir.
Zaten eseri satın alan ve çok doğru bir iş yaptığı anlaşılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi de son derece gerçekçi bir biçimde
eserin Bellini’ye ait olmadığını ama ailenin atölyesinden çıkmış olabileceğini açıklamış, Türkiye’de alıştığımızın aksine yalana dayalı bir böbürlenme içine girmemiştir.
Eserin Bellini’ye ait olduğu vurgusu daha çok sosyal medyada olayı kutlayanların palavrası olarak göze çarpmaktadır.
Yapılan işin, iyi ve etkili bir satın alma olduğunu ise devletin resmi haber ajansı AA’nın tablonun satıldığını haber yapması ama satın alanın İBB olduğunu habere koymamasıyla anlıyoruz.
Keza yarı resmi Sabah gazetesi de tabloyu alanın İBB olduğu bilgisini gizleyerek, İBB’nin doğru ve önemli bir iş yaptığını kanıtlayan ikinci bir etken oldu.
Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi Korkmaz Karaca ise bu satın almayı yapan belediyeyi kutlayarak, doğruyu yapan isim oldu.
Açıkçası Anadolu Ajansı ve Sabah gazetesi de Karaca gibi bu işi kutlasaydı İstanbul Belediyesi’nin doğru bir iş yaptığından bu kadar emin olamayacaktım.
...
Hükümete yakın medyada Ahmet Davutoğlu’na yönelik kızgınlık bitmiyor.
Dış politikada, özellikle Ortadoğu’da ama genel olarak tüm dış politikada içine düştüğümüz sıkıntılı durumun Ahmet Davutoğlu’nun eseri olduğu yazılıp duruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da hem Başbakanlığı, hem Cumhurbaşkanlığı döneminde yanlış yönlendirenin Davutoğlu olduğu söylenerek eski Başbakan lanetleniyor.
Bu söylemin yanlış olduğunu iddia edemem.
Davutoğlu dönemi dış politikası başarısızdır. Doğru.
“Önce Abdullah Gül, sonra da Erdoğan ona güvenerek yanlış yapmıştır” söylemi de doğru olabilir.
Ona da itiraz etmem.
De...
Peki siz neredeydiniz o zaman ey hükümet medyası.
Bu Davutoğlu değil bakan, daha başbakan danışmanı iken yaptıklarının ve önerilerinin yanlış olduğunu yazmaya başladım.
Bakan olduğu zaman da eleştirilerimi sürdürdüm.
Peki şimdi Davutoğlu’nu suçlayanlar o gün ne yapıyordu dersiniz!
Ne yapacaklar her zamanki işlerini.
Davutoğlu’nu öve öve bitiremiyor, yaptıklarını göklere çıkarıyorlardı.
Davutoğlu’nun hatalarını yazan beni ise yerin dibine sokuyorlardı.
Haliyle Davutoğlu da bunca övgüden dolayı hatasını göremiyor, aleyhinde yazan tek kişi olarak benim hatalı olduğumu, hatta onun başarılarını göremeyen bir aptal olduğumu düşünüyordu muhtemelen.
Halbuki o gün onu yere göğe koyamayan bu sözde gazeteciler o gün doğruları görebilseler ve yazabilselerdi Davutoğlu belki hatalarından dönerdi.
O dönmese bile en azından sicil amiri bu kadar uzun süre ve rahatça kandırılamazdı!
Demek ki neymiş.
Doğruları yazmakta fayda varmış.
Ama zamanında.
Haberiniz olsun, gidince arkasından yazarak komik oluyorsunuz.
Hatta edepsiz ve adapsız oluyorsunuz.