Usta oyuncu Nazan Kesal bu rol için tam 25 sene beklemiş!

Usta+oyuncu+Nazan+Kesal+bu+rol+i%C3%A7in+tam+25+sene+beklemi%C5%9F%21;
ABONE OL
Şu sıralar TRT 1 ekranlarında yayınlanan 'Halka' dizisinde rol alan usta oyuncu Nazan Kesal bir yandan da tiyatro projesini devam ettiriyor. 18 Mart'ta sahnelenmeye başlayan ve İranlı ilk kadın yazar ve şair Füruğ'un yaşamını anlatan "Yaralarım Aşktandır" oyununu ve Halka dizisini Ahval'den Mustafa Kılıç'a anlatan Nazan Kesal bu oyun 25 sene beklediğini vurguladı. Füruğ'a dair Türkiye'de yazılan bir oyun olmadığını ve onun hayatını projelendirmeyi çok istediğini anlayan usta oyuncu sektördeki yoğun çalışma koşulları nedeniyle 25 sene beklemek zorunda kaldığını açıkladı. Nazan Kesal yeni oyunu hakkında şunları  söyledi:

25 yıl beklememin sebebi, biraz da mecburiyetlerim ve çalışma hayatım. Devlet Tiyatrosunda ve sektörde yoğun çalışan bir oyuncu oldum hep. Füruğ’u projelendirmeye vakit de yoktu o yıllarda. Emekli olunca kafam ve ruhum rahatladı. Füruğ’a dair yazılmış bir oyun da yoktu Türkiye’de.

Daha önce 2001 yılında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’ndayken sadece Füruğ’un şiirlerini kolajlayıp bir performans gerçekleştirmiştim 8 Mart Dünya Kadınlar gününde… Fakat oradaki performanstan da anlamıştım zaten sadece şiirleri ile Füruğ’u anlatmak eksik olacaktı sahnede. Bir kadın yazarın elinden çıkmış bir oyun olsa ne müthiş olur diye düşünmüştüm. Etkileyici bir yaşamı vardı Füruğ’un. Acılarla, mücadeleyle, tutkuyla yaşanmış kısa ömür. Tiyatro oyunu olmalıydı o zaman ve seyircinin de kendini dönüştürebileceği, etkileyici bir yaşamı anlatabilirdim sahnede.

Bir kadın olarak, bir insan olarak ne gibi sıkıntılar yaşadığını, çelişkilerini, geleneğin ve eril dünyanın dayatmaları ile o coğrafyada nasıl insan kalınır merak ettim. Füruğ olmak, yani kendi olmaya çalışan bir kadınının hikâyesi ve varoluş mücadelesiydi arzu ettiğim.  Bu yüzden bu oyunun içimdeki yolculuğu uzun sürdü. İyi ki de uzun sürmüş bu yolculuk. Zaman içimdeki Füruğ’u daha da derinleştirdi ve büyüttü.

Şebnem İşigüzel güçlü kalemiyle o kısacık yaşamı öyle yazdı ki aynı coğrafyada yaşayan kadınların da sesi oldu bu oyun. Berfin Zenderlioğlu yönetti. İlk projeyi Berfin’le konuşmaya başladık sonra Deniz (yönetmen yardımcısı), Şebnem, Cem derken zorlu bir yolculuğa çıktık. Füruğ’un yaşamı kadar sancılı geçti provalar ama nihayet doğum gerçekleşti işte. Bana boşuna yaşamadığım hissini bir kez daha hatırlattığı için minnettarım bu projede emeği geçenlere. İyi ki 25 yıl boyunca hiç vazgeçmemişim Füruğ oynama hissimden. Mutluyum “Yaralarım Aşktandır” ı oynamaktan.

Nazan Kesal TRT 1 ekranlarında yayınlanan dizisi Halka için de şunları söyledi:

Ben Halka’yı seviyorum, içinde olmaktan mutluyum. İç içe geçmiş bir suç örgütü. Senaryo çok başarılı. Bulmaca gibi. Her yapımcının göze alabileceği bir iş değil Halka… Kaliteli bir iş… Seyircisiyle dalga geçmeyen, seyircisinin aklıyla oynamayan bir dizi Halka… Bu çok önemli bence… Seyirciye diyor ki “Sen aptal değilsin, sana öyle bir dünya kuracağım ki sen kendi aklınla bu dünyadaki karakterleri ve figürleri hepsini birbirine bağlayacaksın”. Anlayana iyi geliyor.

Nazan Kesal ile yapılan röportajın bir kısmı şu şekilde:

Füruğ’u ilk tanımanız eşiniz Ercan Kesal’ın “Sonsuz Bir Gün Batımı” adlı kitabını hediye etmesiyle başlamış.

Evet. “Sonsuz Bir Gün Batımı” kitabını hediye etmişti. Kitabı okuduğumda çarpıldım. Müthiş şiirler. Dünyaya şiiriyle ve kişiliği ile damga vurmuş öncü bir kadını tanımış oldum Ercan sayesinde. Füruğ’daki isyanının ve derin hüznün arkasındaki sebepleri aradım düşündüm. Ailesi, çevresi ve koca ülke elbirliğiyle Füruğ’u yok etmek istemişler. Haşim Hüsrevşahi “İran’da kadınsanız dili kesilmiştir Füruğ’un ölümüyle” demiş bir yazısında. Dili kesilen kadınlar bizde de çok. Yaşadıkları çok hüzünlü, çok kederli Füruğ’un, derin ve yalnız bir kadın olarak ölmüş 32 yaşında.

18 Mart’ta oyunu ilk sahnelediğinizde Ercan Kesal oyunu izlediğinde nasıl yorumladı?

Ercan’a minnettarım uzun ve sancılı prova sürecinde- bir yandan da Halka’nın setine gidiyorum-evdeki yokluğumu aratmadığı ve desteğini hissettirdiği için. İlk galada izledi oyunumuzu birçok dostumuzla beraber… Benim kadar heyecanlıydı… Çok beğendi. Kritiklerini yaptı. Sürpriz olsun dedi provalarıma gelmedi. Onu en çok etkileyen oyunda bir insanın çoğunluk gibi düşünmediği için ölüsünün iki gün bekletilmesi fikri. Gömülmeyen bir ölüyüm çürüyen ve kokan bir kadın. Çürüdüğünü fark ettikçe yaşama sarılıyor anlatmak istiyor ben de vardım diyor. Oyuna böyle bir sahneyle başlıyoruz. Füruğ aslında insan olma mücadelesi vermişti yaşadığı toplumda… Tamamen gerçek bir olay… Füruğ öldükten sonra onu gömmek istememiş mollalar; aykırı, cadı ve şeytan olarak lanse ettiği için iki gün bekletmişler cenazesini… Şair dostları izin verilmese de onu toprağa emanet etmişler yine de. En çok  bu yönleri etkilemişti…

Sizin ve Türkiye’deki kadınların Füruğ’la ortak yönü var mıdır sizce?

Bizim gibi aynı coğrafyada yaşayan tüm kadınlar benzer kaderi yaşamış ve hala yaşıyor. Küçücük çocuklara tecavüz ediliyor, kadınlar ya öldürülüyor ya şiddete maruz kalıyor. Erkeğin korunduğu kadının kaderine terkedildiği bir coğrafyada yaşamak zor. Eril algı kadını yok saydığı müddetçe bu ve benzeri konular ele alınacak sanatta. Oyunlar oynanacak ve oynanmalı. Nasıl mücadele edebiliriz başka türlü. Kabul edilebilir bir kadın algısı yok bu coğrafyada. Kadına bakış açısının değişmediği, kapalı, baskıcı, geleneksel toplumlarda, özellikle bize benzeyen coğrafyalarda kadına biçilmiş rol bu. Bu rolü reddetmiş bir kadın Füruğ… Reddetmemesi mümkün mü kendine saygı duyan bir kadının.

Sizin söylediğiniz bir söz var… “şüphe eden bir toplum değiliz, razı olan bir toplumuz…” Bütün bu yaşananların ardında aslında bize biçilen kaftanlara razı olmak mı yatıyor?

Yeryüzündeki bize servis edilen doğruların, düşüncelerin gerçek olup olmadığının sorgulanması gerektiğini düşünen bir insanım. Neşet baba bile türküsünü yakmış işte:)Ah Yalan dünya! Şüphe iyidir kendine getirir bizi insan olmaya yaklaştırır. Çocuk yaşlarımda bile bana “senin rolün bu” dediklerinde “o senin benden istediğin rol, başka bir şey benim istediğim” diyerek tepki gösterirdim. Bir şeyi düşünmeden, algılamadan kabul etmek toplumsal bir refleks ama bu insanın kendi iradesiyle, kendi öyküsüyle çok doğru orantılı bir şey… “Birey olabilmek” çok önemli ve asıl mesele bu. Nasıl yaşayacağını kime inanmayacağını ya da inanacağını sen belirlemelisin. Birey şüphe eder… Olamayan iman eder. Şüphe etmeyen, tartışmayan, düşünmeyen, teslim olan insan yönetilmeye, o topluluğun içerisinde sürüklenmeye, kaybolmaya mahkûmdur.

Ünlüler camiasında bana göre iki türlü insan var. Biri sadece ünlü olur, diğeri ise ünlülüğünü sanatçılığa çevirmek için emek verir… Sadece “ünlü” olarak kalır birçok insan… Sanatçı olduğunuzda sosyal medya paylaşımlarınıza gelen “like”ların kölesi olmuyorsunuz. Siz kendinizi “ünlü oldum, çok beğenilmeliyim” hastalığından nasıl uzak tutabiliyorsunuz?

Bu kendimi sanatın içinde tarif ettiğim yerle çok doğru orantılı. Dünyada insan eliyle icat edilen yaşatılan o kadar çok kötülük var ki sanat yapmak için de o kadar sebep var. Benim sanatın içinde olma sebebim yeteneğim doğrultusunda oyunculuk ya da yönetmenlik yapma refleksim bu. Sanat yapma sebebim böyleyse popüler olmak, daha çok görünür olmak ya da herkes beni tanısın diye bu işi yapmıyorum. Anlam arıyorum yaşarken de böyle rol oynarken de. Dünyada o kadar çok kötülük varken sanatla bunu umuda çevirmek anlamlı. İki tip insanı bana sordunuz ya… Ben bir tanesiyle hiç ilgilenmiyorum ürettiğim şeylerin alıcısına ve bana ne kattığı ya da katacağı daha heyecan verici popülerlikten. Medyada Kesal Ailesi magazinel olaylarla gündeme hiç gelmiyor. Yaptığınız işlerle gündemdesiniz. Magazin bulaşmamayı nasıl başarıyorsunuz? Özsaygımızı koruyarak. Yaşamım, özel hayatım bana ait bir şey… Adı üstünde özel işte.

Röportajın tamamını okumak için TIKLAYINIZ

twitter takip