Baran Mayda / Yapımcı
Hacı ile Musa'nın ekonomik temelde eşitlenmesi mümkün değildi belki ama kültürel bir eşitlenme söz konusuydu. Korona belki de dünyaya başka bir perspektif açmak ve yepyeni bir nesil yaratmak için bile gelmiş olabilir. Zira şu kesin bir gerçeklik ki, kitap okuma oranları zirvede. Yüzüne bakılmayan dergiler revaçta. İlk defa gerçekten belgesel izliyor Türkiye... Sosyal ya da değil, mesafe koyacak özgüvene sahip birçok karakter doğdu. Artık bundan sonra bu ülkenin kültürel iktidarını belirleyenler, yani 'kim neyi izleyecek' sorusunu kimseye sormadan cevaplayıp, kimseye sormadan dayatanlar için yol bitti. Halkın Netflix ile uzun süredir uzaktan uzağa yaşadığı flört, yerini düğün salonu fiyatlarını araştıran nişanlılığa bıraktı.
Korona sürecinde eskiden sadece 'zenginlerin' bildiği diziler artık 'gariban' kahvaltılarında da konuşulur oldu. Üstelik bir de eleştirildi. 'Olmamış' denildi... Bu seviyeleri izleyen ve bu seviyelerin tadına varan insanlar için artık TV kanalları da yapımcılar da yeterli olamayacak. Çeteleşmiş ve adeta derin devlet tarzı çalışan yapım şirketlerinin sahiplik hissinin sona erdiği saatler bunlar. Eğer bu yapımcılar buna devam eder ve TV kanalları hala bu tarza müsade ederlerse, en başta bu projeleri onaylayan yetkililer kapının önüne konulacaktır. Artık ya TV kanalları bu çeteden gelen projelerde seçici olacak ve toplumun kültürel yapısına çıkacak işleri onaylayacak ya da yok olup gidecekler. Çünkü oylarıyla siyasal iktidarları değiştiren halk için kültürel iktidarı yerle bir etmek hiç de zor değil.
Artık şu bir gerçek ki, reklamverenler için televizyonların belirli saatleri kadar sosyal medyanın 24 saati de değerli. Türkiye`de yayın yapan televizyonlar kendi tarihlerinin en büyük savaşına giriyor. Kendi kurtuluş savaşlarında ya Osmanlının yaptığı gibi Urban Usta topları deneyecekler ya da o topları deneyenler tarafından yok edilecekler. Yeni, enerjik, cüretli, özgüvenli fikirlerin olduğu yerde bunu karşılayan eylemler de eylemciler de her daim olmuştur. Ve çürüyen, yozlaşan, saygıyı yitirmiş bir sistem bulduklarında onu yok etmeyi eninde sonunda başarmışlardır. Türkiye'deki televizyon kanallarının ve çeteden olan yapım şirketlerinin durumu tam da buna örnektir. Yeni ve cüretli yapımcılar, yeni ve cüretli televizyon kanalları yeni ve cüretli fikirler artık vatandaştan onay almakta ve alternatif olmaktadır.
Adorno`nun tabiriyle, 'kültür endüstrisi kavramı iflas etti.' Ekonomist Yunus Şalış ile bu konu üzerine konuşurken güzel bir tespit yapmıştı: 'Korona sürecinden herkes daha çok olmak istediği kişi ya da en azından olmak istemediği kişiyi daha iyi tanıyarak çıkacak.' Tam da Liberter bir düzlem oluşmuş durumda. En azından kültür dünyasında bir Liberter düzlem oluşmuş durumda. Netflix bütün defolarına rağmen devrimci bir rol oynadı. Ve kendisine benzeyen birçok yeni yapılaşmaya örnek oldu. Artık Disney, DC, ve Facebook da bu yayın kültürüne yatırım yapma kararı aldı. Eğer yukarıda bahsettiğimiz kültürel iktidar konforuna yaslanıp kendini yenileyemez ve güncellemezse, Netflix de yok olacaktır. Konunun başına dönersek, ekonomik olarak eşitlik gelmedi dedik ama kültürel olarak bir eşitlik olmadan ekonomik eşitlik de gelemezdi. 'Garibana devlet baksın bize ne' diyen kapitalistler için de çanlar çalıyor. Bugünlerde Bebek`te, Arnavutköy`de, Kuruçeşme'de oturanların en çok izlemesi gereken film 'Parazit'...