'Polis şiddetiyle katliam unutturulmak isteniyor'

%E2%80%99Polis+%C5%9Fiddetiyle+katliam+unutturulmak+isteniyor%E2%80%99
ABONE OL

IŞİD’in coğrafyamızda gerçekleştirdiği en kanlı katliam olan 10 Ekim katliamının anmasına bu yılda polis saldırdı. Beş yıllık adalet mücadelesini ailelerle, tanık ve avukatlarla konuştuk. Katliamda kızını kaybeden Hatice Çevik, “İstediğimiz barışın inşasıydı” derken, 10 Ekim Eş Başkanı Mehtap Coşgun ise katliamın unutturulmak istendiğini vurguladı.

 
 
Havva Cuştan / Bağımsız Gazeteci

IŞİD, dünyanın birçok yerinde kanlı katliamlar gerçekleştirdi. Türkiye'de de Diyarbakır katliamı ile başlayıp Suruç ve Ankara ile devam eden birçok kanlı katliama imza attı. Bu katliamlardan en kanlısı ise 103 kişinin katledildiği, yüzlerce insanın yaralandığı 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleşen Ankara Gar katliamıydı.

Beş yıldır ise Ankar katliamı tanıkları, hayatını kaybedenlerin aileleri ve avukatları adalet arıyor. Ama neredeyse her yıl anmalarına tahammül bile edilemyerek polis müdahalesi ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu yıl da Ankara katliamı anmasında polis saldırarak birçok kişiyi gözaltına aldı. Beş yıldır süren bu süreci ailelere, tanıklara ve avukatlara sorduk.

* Hatice Çevik

‘Barışın inşası için bir aradaydık’

Hatice Çevik, kızı Başak Sidar Çevik'i kanlı katliamda kaybetti. Çevik kızını kaybetmesiyle kalmadı aynı zamanda Suruç ilçesine belediye başkanıyken seçilme hakkı gasp edilerek yerine kayyum atandı ve tutuklandı.

Anne Çevik, Ankara Gar önüne kendisinin de "barış" demek için gittiğini belirterek, "Aklımın ucundan bile geçmedi bombalı bir saldırı. Sonuçta, Türkiye’nin dört bir yanından binlerce insan, ciddi bir tertip komitesi olan izinli bir mitinge katılacaktık. O kadar kalabalıktı ki, bir o kadar insan da gelmeye çalışıyordu, yoldaydı… Kalabalığı görünce umutlanıyorsun, coşkulanıyorsun. Hepimiz barışın ve demokrasinin inşası için bir araya gelmiştik" dedi.

Patlamadan sonra kendisinin kızını bulmadan alandan ayrılmak istemediğini belirten Çevik, şunları söyledi:

"On binler barışı haykırdı' manşetleri atılması gerekirken, bizler öldürüldük, hayatlarımızı paramparça ettiler. Elimizde sadece barış bayrakları ve pankartları vardı. Kızımın elinde de 'Öldürtmeyeceğiz, Böldürtmeyeceğiz' pankartı vardı. O pankartla kızım can verdi. Alanda epey didinmenin sonucunda kendimi kaybetmişim, hastanede açtım gözümü. Kızımı kaybettiğimi biliyordum. Sevdiklerimiz paramparça oldu. Ben hem kızımı hem de görümcemi kaybettim. Kızım 22 yaşındaydı. Nilgün 1972 doğumlu, çok gençti ve üç çocuk annesiydi. Benim dizimden ve gözümden bilye çıkardılar. 15-20 gün hastanede yattım. Bu arada eşim adli tıp ve cenaze işlemlerinin tümünü tek başına yaptı."

‘Suruç, Ankara, Antep katilleri ortak’

Çevik, sözlerine şu şekilde devam etti:

"Diyarbakır, ardından Suruç, sonra 10 Ekim Ankara, sonra da Gaziantep katliamı; bunlar katilleri ortak olan davalar. Diğer davalarda aileler mahkemede sanık göremediler daha. Acılarımız da mücadelemiz de ortak. Kasım 2016’da duruşmalar başladı. İki yıl boyunca tüm duruşmalara katıldık, salonları doldurduk. Bu öyle kolay değildi hiçbirimiz için. Şehir dışından geliyoruz çoğumuz. Salonda katillerle beraber olmak zor bir süreçti, çoğu zaman sözleriyle bize saldırıyorlar, sürekli tehdit ediyorlardı. Bomboş bir iddianameydi önümüze konan, hiçbir kamu görevlisinin sorumluluğu yoktu. İlk başta hayal kırıklığına uğradık. Duruşmalar devam ettikçe, avukatlarımız öyle iyi hazırlandılar ki, hayatlarını verdiler resmen, saklanan tüm kanıtları ortaya çıkardılar. Gerçekler kamunun sorumluluğunu apaçık gösterirken, hiçbir talebimiz kabul edilmedi duruşmalarda. En basiti, Suruç’tan sonra gelen istihbaratlar dikkate alınsaydı bu katliam olmazdı. Altmış küsur istihbarat raporu bekletilmiş; neredeyse yer ve gün verecek kadar açık olan bu istihbaratları ne Ankara Valiliği ne de Emniyeti ortaya çıkarmış. Dava süresince hem avukatlarımız hem de muhalif gazeteciler bunları tek tek ortaya çıkardı. Bizler de 10 Ekim aileleri olarak IŞİD terörü ve bağlantıları hakkında birer tez hazırlayabilecek hale geldik, avukatlarımız bizi sürekli bilgilendirdi. Devlet ise eziyet etmeyi sürdürdü her mahkemede, her anmada."

* İlke Işık

‘Katliamın siyasi ayağı konuşulmuyor’

Katliamın davasının avukatlarından İlke Işık, beş yıldır adalet mücadelesini sürdürdüklerini vurgılarak sözlerine şöyle devam etti:

"5 yıldır devam eden savcılık ve arkasından 2016 yılı kasım ayında başlayan yargılama süreci halen firari sanıklar açısından devam ediyor. Tutuklu sanıklar açısından 2018 yılı Ağustos ayında karar verilmiş olup, halen 19 tutuklu sanık katliama dair çeşitli biçimlerde ceza almış ve halen cezaevindedir. Sürecin toplamında yargı bize; Ankara katliamının sadece bir IŞİD katliamı olduğunu söyledi. iddianame böyle yazıldı, iddianamenin kabulünün ardından Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden yargılama da aynı biçimde davrandı.

IŞİD'liler ankaranın orta yerinde bu katliamı gerçekleştirdi ancak sadece onların cezalandırılması ile anlaşılabilecek ve anlatılabilecek bir katliam değildir söz konusu olan. 2015 Türkiyesi’nden IŞİD'lilere siyasal iktidarın gösterdiği sempati ve müsamaha konuşulmadan, 'öfkeli çocuklar' olarak tanımlandığı hatırlatılmadan, katliamın arkasından anket yaparak oylarını arttırdığını söyleyen Davutoğlu görülmeden, 2015 Haziran ve Kasım seçimleri arasında iktidarın nasıl tesis edildiğindan bahsedilmeden 10 Ekim 2015 günü konuşulamaz."

‘Antep ve Adıyaman emniyeti kritik noktada’

5 yılda net bir tabloya ulaştıklarını ifade eden Işık,"Katliama giden yolda Gaziantep, Adıyaman emniyetlerin sorumluluğu çok ciddi ve kritiktir. Katliamı gerçekleştiren hücrenin çalışmasına engel olunmamış, sanıklar yakalanmamış, tutuklananlar tahliye edilmiş, katliam planlayıcılarına yerleri bilinmelerine ve izlenmelerine rağmen dokunulmamıştır. Derneklerde örgütlenmelerine ses edilmemiş, açık ve legal örgütlenmeye göz yumulmuştur. Sınırlar IŞİD kontrolüne bırakılmıştır. Buna ilişkin çok sayıda tape ve iletişim tespiti dosyası mevcuttur. Ankara Emniyeti miting için gerekli önlemleri almamış, gelen istihbaratları değerlendirmemiş,  gizlemiş saklamış, tertip komitesini hiç bir aşamada bilgilendirmemiştir.

Bütün bu tablo 9 Ekim gecesi yola çıkan canlı bombaları taşıyan araçların Ankara'ya gelmesine neden olmuş ve katliam engellenmemiştir. Bu nedenle sadece IŞİD'liler değil, kamu görevlilerinin sorumluluğu değerlendirilmeildir. 5 yılın sonunda alanda gaz kullanan polisler hakkında dahi açılmış bir soruşturma bulunmamaktadır. Yaptığımız başvurular reddedilmiş olup, tarafımızca takibi yapılmaktadır.

Öte yandan katliama dair suç insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmeli bu kaspmda ele alınmalıdır. Geldiğimiz aşamada yargı bütün bu tabloya direnmekte, kendi çizdiği dar sınırda yargılamayı yürütmeye çalışmaktadır. Ancak adalet mücadelesi yürüttüğümüzün bilincindeyiz. Zor ve engebeli bir yol yürüdüğümüzü biliyoruz. Müvekkillerimiz, aileler, emek ve demokrasi güçleri bu davayı takip ettiği için halen devam edebilen bir adalet mücadelesidir söz konusu olan. Bu birlik ve dayanışma ülkenin en büyük katliamına ilişkin adaletin er ya da geç yerine geleceğinin teminatıdır" sözlerini kullandı.

‘Adalet mücadelemiz devam ediyor’

Işık, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:

"10 Ekim katliamından geriye 103 ölen kişi, yüzlerce yaralı, on binlerce tanık ve bu katliama orada olsun ya da olmasın an be an izleyen kocaman bir ülke kaldı. Geçirdiğimiz 5 yılda ailelerin acılarını anlayan, yardımcı olan, destek olan bir devlet asla olmadı. Öldükleri ve yaralandıkları için cezalandırıldı nerdeyse müvekkillerimiz. Anmaların nerdeyse hepsine polis saldırısı oldu, cenaze törenlerine katılanlar tutuklandı, haklarında davalar açıldı, ailelerden tutuklananlar oldu, işini kaybedenler oldu... Bu yılki anmaya saldırı da bundan bağımsız ve farklı değil. Bir karanfil bırakmaya, saygı duruşuna dahi tahammül edilmediğini gördük hep birlikte. Nasıl 5 yıl önce barış mitingine tahammül edilemediyse barış için hayatını kaybedenlere onların anılarına da devlet tarafından saygı gösterilmiyor. Ama 5 yıldır tüm ülke onları hatırlıyor, anıyor, unutmuyor. Anmalar yapılıyor, adlarına parklar, kütüphaneler açılıyor, anılarına futbol turnuvaları düzenleniyor, anıtlar yapılıyor, adalet mücadelesi devam ediyor..."

* Mehtap Coşgun

‘Katliam unutturulmak isteniyor’

On Ekim Derneği Eş Başkanı Mehtap Coşgun, bu ülkede adalet mücadelesi sürdürmenin çok zor olduğunu vurgulayarak şunları ifade etti:

“Her 10 Ekim’de olduğu gibi bu yıl da sabah gözümüzü polis şiddeti ile açtık. Devletin bu anmaya saldırarak topluma vermek istediği mesaj; katliamı unutun. Biz her yıl andıkça, mücadele ettikçe susturmaya çalışıyoruz. Bu ülkede katliamlar insanların kaderi olmamalı ya da katliam sonrası faillerin cezasız kalacağı duygusuna kapınılmamalı. Biz 10 Ekim’e sahip çıkarak aydınlatacağımızı ve yeni katliamların önünü kapatacağımızı biliyoruz. İnsan hayatı bu kadar ucuza alınmamalı. Yılmamak, korkmamak, pes etmemek gerekir. Çocuklarımız için yarınların daha anlamlı olabilmesi için acılarımıza ve kaybettiklerimize sahip çıkmamız gerekiyor.”

twitter takip