'O iki sevdiğim insanın gözümün önünde nasıl eridiklerini gördüm'

%E2%80%99O+iki+sevdi%C4%9Fim+insan%C4%B1n+g%C3%B6z%C3%BCm%C3%BCn+%C3%B6n%C3%BCnde+nas%C4%B1l+eridiklerini+g%C3%B6rd%C3%BCm%E2%80%99
ABONE OL

Yazar Nermin Bezmen'le, 'Unutkan Aşk' adlı son romanını konuştuk...

Sercan Meriç / Serbest Gazeteci

 

[email protected] 

 

Yazar Nermin Bezmen, geçtiğimiz haziran ayında Doğan Kitap etiketiyle yayınlanan "Unutkan Aşk" adlı son romanını Medyakoridoru'na anlattı. Kitabında alzheimer hastalığını Maya ve Atlas'ın aşk hikayesi üzerinden anlatan Bezmen, kitapta kendi yaşadığı deneyimlerden izler olduğunu da belirtti.

Türkiye’de ne yazık ki çok az bilgi sahibi olduğumuz alzheimer hastalığını, aşk ekseninde işlemişsiniz yeni kitabınızda. Kitabın yazım süreci nasıl gelişti?

Benim sürekli okurlarım şimdiye dek farketmişlerdir, her ne kadar aşkı işleyerek romanlaştırsam da öyküleri, muhakkak içinde insana dair bölümler de vardır. Bu göç, sürgün, hasret, aile kavgası ya da bir önceki kitabımda olduğu gibi kuma, çocuk gelinler, pedofili gibi yaralarımızı anlatan konuları içine alabilir. Aslında bu toplumun yaralarını veya bazen kendi yaşamış olduğum bazı dibe vuruşları hep anlatmak veya paylaşmak seçimiyle aslında bir şekilde kendi tedavi sürecimi yaşıyorum. Belki de çok erken yaşta sorumluluklar almaya başladığım için her şeyimi planlamayı programlamayı ve mümkün olduğu kadar hayatı keyifle yaşamak üzerine bir prensip geliştirdim. Çünkü gördüm ki her türlü acı, hasret, kırgınlık, kayıplar hepsi bizim için. Bunları ne zaman, hangi sıklıkta ve ne boyutta yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Dolayısıyla bu böyle geliyorsa başımıza, ‘evet bu bana ait’ deyip kabullenerek, ‘özellikle şimdi kuvvetli kalmam lazım ki geride bıraktığım zaman hayatıma devam edebilme gücüm de kalsın’  derim kendime. Hayata böyle baktığım için başıma gelen birçok üzüntüyü, sıkıntıyı da muhakkak kitaplarımın içinde romanlaştırarak, onlarla didişmek yerine, barışmayı ve geride bırakmayı tercih ediyorum. Alzheimer öyküsü de böyle ortaya çıktı.

Rahmetli anneciğinizi de bu hastalıktan yitirmişsiniz. İlk eşiniz de demans hastalığına yakalanmış. Bir kez daha sabır ve geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Kitapta bu hastalığı Maya ve Atlas’ın aşkı ekseninde anlatmışsınız. Peki Alzheimer hastalığı konusunda ne kadar bu kadar az bilgi sahibiyiz sizce?

Her hastalık zor tabii. Ama böyle teşhis konulduğu andan itibaren günlerin sayılı olduğu bir hastalıktan bahsediyoruz. Dolayısıyla bu süreç halk dilinde o basite indirgenen “Bunama” hali de değil. Alzheimer, defans dediğimiz çok geniş kapsamlı bir şemsiyenin altındaki beyin hastalıklarından biri. Ama en tehlikelisi ve en korkuncu. Çünkü zihinsel bir çöküşle beraber, hastanın hem fiziki hem de ruhsal çöküşü gerçekleşiyor. Diğer bütün ölümcül hastalıklara kıyaslandığında, hastanın yakınını da aynı şekilde ruhsal, fiziksel ve zihinsel çöküşe götüren bir hastalık. Bugün dünyada 37 milyon alzheimer hastası olduğundan söz ediliyor. Türkiye’de şu an 400 bin ama 2050 yılında bu rakamın 3’e katlanması bekleniyor.

Çok ciddi bir rakam…

Evet… Birçok ölümcül hastalıklarla bağlantılı düşündüğünüz zaman bu tip hastalıkları sadece hastanın sayısıyla da kısıtlı tutamıyoruz. Çünkü hasta kadar hastanın ailesini, özellikle de onun bakımını üstlenmiş olan o yakınını da rakamların içine katarsak, aslında alzheimer’ın direkt etkilediği rakamlar çok daha büyük boyutlada. Ve ne yazık ki bu konuda da bir farkındalık ve bilinçlenme söz konusu değil.

“Unutkan Aşk”, bir nebze de olsa bu hastalığı ve hasta yakınlarının yaşadıklarını topluma aktarma konusunda önemli bir rehber olacak o halde…

Her ne kadar birebir örtüşmese de eski eşimin yaşadığı demansla, annemin alzheimer’ı, sürecin yoruculuğu ve çaresizliği açısından çok benzerdi. 3 sene eski eşimle, ardından 1 sene de annemle geçirdiğim o toplamda 4 senelik dönemin sonu o kadar içimi acıttı ki… İki entelektüel, hayat dolu, enerjik, esprili bir kadın ve bir erkeğin, o iki sevdiğim insanın gözümün önünde nasıl eridiklerini gördüm. Beynin nasıl gittiğini ve onun bütün vücûdü nasıl etkilediğini çok yakından, çok acıyla ve çaresizlikle yaşadım. Dolayısıyla bunu anlatmak ihtiyacı vardı. Ama diğer taraftan hastalığın dünyaya ait bir hastalık olduğunu bildiğim için de bu sırf benim bir anı kitabım olmasın istedim. Aynı çaresizliği yaşayan o kadar insan varken, hepsinden bir parça olsun içinde, hepsi kendini orada bulsun, ben onların her birinin yüreğine seslenebileyim istedim. Bunu bu kadar kişisellikten çıkarmak için de benim o acılı deneyimimin üstünden de birazcık zaman geçmesi gerekiyordu. Onun için bir ara zaman verdim. Sonra o zamanın tamamlandığına inandığım dönemde de yazmaya başladım.

twitter takip