Rasim Ozan Kütahyalı'dan eleştirilere cevap: 'Fatih Altaylı'nın kellesini ben kurtardım'

Rasim+Ozan+K%C3%BCtahyal%C4%B1%E2%80%99dan+ele%C5%9Ftirilere+cevap:+%E2%80%99Fatih+Altayl%C4%B1%E2%80%99n%C4%B1n+kellesini+ben+kurtard%C4%B1m%E2%80%99
ABONE OL

Rasim Ozan Kütahyalı, geçen gün Hürriyet'e torpille yazar yaptığı arkadaşı hakkındaki yazısına gazetecilerden gelen tepkilere cevap verdi.

Güneş Gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı bugünkü yazısında; geçen Cumartesi günü kaleme aldığı ve 2010 yılında torpil yaparak bir arkadaşının Hürriyet gazetesinde Cansu Çamlıbel yerine yazar olmasını sağladığını itiraf ettiği yazısı hakkındaki tepkilere cevap verdi.
 
Rasim Ozan Kütahyalı geçen Cumartesi günü yazdığı yazısında; 2010 yılında adını vermediği bir gazeteci arkadaşını torpille Cansu Çamlıbel yerine Hürriyet'in yazar kadrosuna aldırdığını anlatmış ve yaptığı bu haksızlıktan pişmanlık duyduğunu itiraf etmişti.
 
Hatta; Kütahyalı bu torpili eşi Nagehan Alçı ile birlikte yaptıklarını belirtmiş, Alçı da bu yazıya itiraz edince Kütahyalı tüm sorumluluğun kendisinde olduğunu söylemişti.
 
 
Rasim Ozan Kütahyalı'nın bu yazısı medya dünyasında da konuşulmuş ve tepkilere neden olmuştu Yazıya; Cüneyt Özdemir, Fatih Altaylı ve Kübra Par'dan tepkiler gelmişti.
 
Kütahyalı hakkındaki en sert yazıyı dün Fatih Altaylı kaleme almıştı.
 
Altaylı  yazısında; "İki gazeteci sınıfı var.Yavşaklar ve yavşak olmayanlar" gibi ifadeler kullanmış ve Rasim Ozan Kütahyalı için "O gazeteci sınıfında değil zaten" demişti.
 
Fatih Altaylı'nın Rsaim Ozan Kütahyalı hakkındaki yazısı şöyleydi:
 
Geçenlerde bazı gazetelerde kendisine yazı yazdırılan bir adam bir şeyler yazmış.
 
Eşiyle beraber Aydın Doğan’la konuşmuşlar ve Cansu Çamlıbel’in ayağını kaydırıp, Çamlıbel’in yerine Verda Özer’i yazar yaptırmışlar.
 
Bu ayıbı da marifet yapmış gibi, güç gösterisi olarak anlatıyor.
 
Ben o kadar önemli bir adamım ki, medya patronlarına kimi yazar yapacaklarına kadar etki ederim diyor.
 
Tam şecaat arz ederken, sirkatin söylemek durumu.
 
Allah’tan eşi daha aklı başında biri olduğu için “Benim bu konu ile alakam yok. Yalan söylüyor” diyerek bu işten sıyrıldı.
 
Neyse yazdıkları önemli değil zaten.
 
Yazıyı okurken şunu düşündüm.
 
Aslında Türk medyasında sağcı, solcu, ilerici, gerici, milliyetçi, bölücü gibi yazar ayrımları yok.
 
Sadece çok daha basit iki gazeteci sınıfı var.
 
Yavşaklar ve yavşak olmayanlar.
 
Ben o yazıya bakınca bunu gördüm.
 
Bunu yazarı için söylemiyorum.
 
Çünkü o gazeteci sınıfında değil zaten.
 
 
Cüneyt Özdemir ise; "Rasim adını veremediğin arkadaşın şu an ne yapıyor bilmiyorum ama Cansu Çamlıbel bu tür ayak oyunlarına rağmen hala gazetecilik yapmaya devam ediyor. Umarım sen ya da sevgili eşin Nagehan da bu tür ‘organizasyonlar’ yerine birgün onun kadar başarılı gazetecilik yaparsınız" tweetini atmıştı.
 
 
 
 
Rasim Ozan Kütahyalı'nın yazısı hakkında, Habertürk yazarı Kübra Par da şunları yazmıştı:
 
İyi gazeteci habere bakar, kötü gazeteci patronun ya da siyasetçinin ağzına.
 
İyi gazeteci bileğinin hakkıyla adım adım yükselir, kötü gazeteci ayak oyunlarıyla.
 
İyi gazeteci centilmence rekabet eder, kötü gazeteci haset eder.
 
İyi gazeteci kalemine güvenir, kötü gazeteci ilişki ağlarına.
 
İyi gazeteci gündem yaratan haberleriyle hatırlanır, kötü gazeteci skandallarıyla.
 
Devir değişse de mecra değişse de iyi gazeteci iyi gazetecidir, kötü gazeteci unutulur gider.
 
Tüm bunları niye yazdım?
 
“Cansu Çamlıbel iyi gazetecidir” demek için.
 
Yaşça benden biraz büyüktür, meslekte benden eskidir ama hikâyelerimizin çakıştığı dönemler oldu.
 
O Hürriyet gazetesinde pazartesi röportajları yapardı, ben Habertürk’te.
 
Bir Alman disiplini ve soğukluğuyla çalışırdı.
 
Merakla bakardım o hafta kiminle konuştuğuna.
 
Bazen onun işleri dikkat çekerdi bazen benimkiler.
 
Ama bir gün bile aklımızdan bel altı oynamak geçmedi.
 
İlişkiler üzerinden yükselmeye, sağa sola göz kırpmaya tenezzül etmedik.
 
O yüzden Rasim Ozan’ın yıllar sonra bu günah çıkarma çabası bana sadece acıklı geldi.
 
Bu arada anlattığı hikayede paraşütle yazar yapılan isim kim? Niye herkes o isim konusunda sus pus? Rasim neden açıklamıyor?
 
Dahası o isim böylesi bir operasyonla yazar yapılmayı içine nasıl sindirmiş? Bu itiraflardan sonra şimdi nasıl hissediyor?
 
Bunları da merak ediyorum doğrusu...
 
 
"KİMSENİN AKLINDAN CANSUYU ENGELLEMEK DİYE BİR OPERASYONEL BİR HEDEF GEÇMİYORDU"
 
Gelen bu tepkilerden sonra Rasim Ozan Kütahyalı, konuyu tekrar köşe yazısına taşıdı.
 
O süreçte kimsenin Cansu Çamlıbel'i engellemek gibi bir hedefinin olmadığını ve gazetenin o dönemki patronu Aydın Doğan'ın aklında Cansu Çamlıbel'i yazar yapma fikrinin olmadığını söyleyen Rasim Ozan Kütahyalı, Fatih Altaylı'ya da bir dönem ilişkisinin olduğu ve golf sopasıyla darp ettiği iddia edilen Serap Çil'i hatırlatarak cevap verdi.
 
Rasim Ozan Kütahyalı'nın bugünkü yazısı şöyle:
...
 
O arkadaşım “Cansu’ya kumpas kuralım da yerine ben yazar olayım” düşüncesinde asla değildi. Ben öyle bir kötü niyetini görmedim açıkçası. Eğer benim bilmediğim şekilde Cansu’ya nispet etmişse, Çamlıbel’i daha da çıldırtmaya çalışmışsa o zaman işler değişir. Varsa öyle bir durum Cansu açıklasın. Adaletli olmak lazım.
...
 
Beyni güç savaşlarıyla tamamen kaplanmış kötü niyetli bir zihne sahip Altaylı. 58 yaşında olmasına rağmen gençlik komplekslerinden de kurtulamıyor. Sanırım tedavisi mümkün değil. O yazının son “yavşaklar” bölümünde de Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu’ya yönelik bitmeyen kompleksini ifade ediyor.
 
*
 
Fakat ben de tam da bu vesileyle Fatih Altaylı ile alakalı yaptığım ve pişman olduğum bir davranışı da dürüstçe paylaşacağım bugün sizlerle.
 
*
 
Ben her konuda geçmişle hesaplaşmanın bir yazar için ahlaki mecburiyet ve mesuliyet olduğuna inanıyorum. Bizim ülkemizde böyle bir entelektüel geleneğin zerresi bile yok, ama doğrusu budur.
 
*
Bana cevap veren Cüneyt ve Kübra’da da bu “hacıyografi” havasını gördüm maalesef. Elbette her “hacıyografi” baştan sona palavra olmak durumunda. Mesela Cüneyt Özdemir, sadece son 12 Nisan 2020 hadisesinden sonra yaşadıklarını, zorunlu yalpalamalarını, yaptığını fark ettikten sonraki paniğini, içsel gelgltlerini dürüstçe bir videoyla anlatsa çok erdemli davranış olmaz mı?
 
Cüneyt ve Fatih’in haklı olarak ifade ettiği gibi ben haberci ve gazeteci bir insan değilim. Ben sadece bir yazar ve yorumcuyum. Gazetecileri ilgilendiren bu tür belge, yeni haber gibi olaylarla ilgilenmem. Fakat bu kadın çok ısrar edince gelmesini kabul ettim.
 
*
 
Bu kadının adı Serap Çil’di. Yanında da sonradan ünlü bir dizi oyuncusu ile evlenen kız arkadaşı vardı. O zamanlar yaşadığım Selenium Twins’in çatı katına onları aldım. Serap Çil koca koca dosyalarla gelmişti. Heyecanlıydı. “Bu konuda ilk kez sizinle konuşuyorum” dedi.
 
*
 
Fatih Altaylı ile ilişkisini ve kendisini golf sopasıyla dövdüğünü anlattı, darp belgesi gösterdi. Zaten Kasım 2010 itibariyle hadise yakın bir zaman önce olduğu için Deniz Bulutsuz gibi morlukları vardı. Feci şekilde Altaylı tarafından şiddet görmüştü.
 
*
 
Tüm süreci ve sonradan mahkemede de ispatlanacak olan dekontları ve mesajlaşmaları gösterdi. Uzun süre de lüks bir otelde kaldığını yine faturasıyla gösterdi. Altaylı’nın susması için çok para verdiğini anlattı.
 
*
 
Elinde bol bol mahrem fotoğraf da vardı. Anladığım kadarıyla işler kötüye gittikçe artık kendi doğruluğunu ispatlamak için somut kanıt toplamaya girişmişti.
 
*
 
Tüm bunları dinledikten sonra neden ısrarla bana gelmek istediğini sordum. O da bana “Fatih herkesle dalga geçer, alaya alır. Hiçbir şeyi ciddiye almaz havadadır. Bir tek sizin ve Aydın Doğan’ın ismi geçtiğinde kimyasının bozulup sinirlendiğine defalarca şahit oldum. Sizden bir korkusu var. O yüzden size geldim” dedi.
 
*
 
Ben o zaman Serap Çil’e öncelikle mahkemeye gitmesini tavsiye ettim. Bir problem olursa yanında olacağımı söyledim. Benim haberci olmadığımı ve köşemde durduk yere böyle bir özel hayat meselesini yazmamın anlamlı olmayacağını söyledim.
 
*
 
Bugünden baktığımda 2010 itibariyle bariz ve taptaze yaşanmış bir kadına şiddet olayını küçümsediğimi görüyorum ve bundan ötürü büyük üzüntü duyuyorum.
Fakat bundan daha da büyük pişmanlığım var... Serap Çil’in bana gelip belgelerle bunu aktarmasından bir süre sonra arkadaşlarımla gittiğim bir restoranda o zaman Fatih Altaylı ile çok yakın olan Rahşan Gülşan’a rastladım. Rahşan da bizim masaya oturdu.
 
*
 
Sonrasında hoş beş ederken bu Serap Çil olayından haberi var mı diye Rahşan’ı yokladım. O da bilmiyor havalarındaydı ama konuyu merakından birşeyler bildiği belliydi.
 
*
 
Sonra Rahşan bana ısrarla sormaya başladı. Herşeyi açık açık söylemedimse de ketum davranmadım. Altaylı’nın bir bataklığın içinde olduğunu anlattım.
 
*
 
Bu görüşmeden 4-5 gün sonra Serap Çil ile ilgili ilk haberler patlamaya başladı. Ama bunlar Serap aleyhine ve Altaylı lehine haberlerdi.
 
*
 
Çil’in evi polisler tarafından basılmıştı. Bilgisayarına ve evdeki tüm belgelere el konmuştu. Serap Çil’in şantajdan tutuklanacağı yazılıyordu.
 
*
 
O hengamede golf sopasıyla feci şekilde şiddet gören bu genç kadın meramını anlatmaya çalışıyordu ama dönemin Fetullahçı İstanbul Emniyeti’nin tam desteğiyle Altaylı hamle üstünlüğü kurmuştu. Ali Fuat Yılmazer ile Fatih Altaylı Serap Çil noktasında tam ittifak yapmıştı.
 
*
 
Maalesef dürüstçe söylemek gerekirse buna Rahşan’la gevezelik yaparak ben sebep olmuştum. Çok toy bir hareketti. Fatih Altaylı’nın kellesini dolaylı olarak ben kurtarmıştım. Özel hayatına karışmak istememiştim.
 
 
twitter takip