Faruk Bildirici yazdı! İktidara dokunan haberlerde otosansür kendiliğinden mi devreye giriyor?
ABONE OL
Medya Ombudsmanı yazılarını kişisel web sayfasından devam ettiren gazeteci Faruk Bildirici bugünkü yazısında Giresun’un Eynesil ilçesinde geçen sene Nisan ayında hayatını kaybeden 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan'ın ölümündeki şüphelere dair haberleri analiz etti.
Bildirici yazısında "Rabia Naz cinayetinde de bütün medyaya 'Görmezden gelin' ya da 'Susun' emri verilmesine gerek yoktu. Ucu iktidara dokunan bir konu olunca hemen otosansür kendiliğinden devreye giriyor. Zira yaygın medyada temel habercilik güdüsü, iktidarı mutlu etmek ya da iktidardan azar yememek" dedi.
Faruk Bildirici sosyal medyanın medyanın bıraktığı boşluğu dolduran en önemli mecra olduğunu ve haber takibinin artık buradan yapıldığını da söyledi.
Faruk Bildirici'nin yazısı şu şekilde:
...
Medyanın bıraktığı boşluğu dolduran en önemli mecra sosyal medya. Son zamanlarda birçok gelişme oradan öğreniliyor; haber takibi oradan yapılıyor. Sonuç da alınıyor doğrusu.
Sosyal medyanın gücü ve etkisine en önemli örnek de Rabia Naz cinayeti. Giresun’un Eynesil ilçesinde trafik kazası geçiren 11 yaşındaki Rabia Naz, ölüme terkedilmişti. Olayın meydana geldiği 12 Nisan 2018’de CnnTürk, Hürriyet, Habertürk, Posta gibi internet sitelerinde “Otomobilin çarptığı Rabia Naz öldü, sürücü kaçtı” haberleri vermesine rağmen olaya “intihar görüntüsü” verilip üzeri örtülmeye çalışılıyordu. Medya bu cinayeti hemen unutmuştu, savcılık soruşturması da bir türlü ilerlemiyordu. Zira kazayı yaptığından şüphelenilen “fail”, iktidar partisinin yerel yöneticilerinden birinin akrabasıydı.
Baba Şaban Vatan, olayın peşini bırakmadı. Çalmadık kapı bırakmadı, ilçede mitingler yaptı. Onlar da yetmeyince Facebook hesabında yazmaya başladı kızının başına gelenleri ve failin nasıl korunduğunu. Ama sesini duyuramadı kamuoyuna.
Ne olduysa 19 Şubat 2019’da oldu. O gün Metin Cihan’a, Twitter’da doğrudan bir mesaj geldi. “Allah aşkına bi kampanya başlatalım. Giresun’da katledilen 11 yaşındaki Rabia’yı gündeme getirelim. TT yapalım. Allah rızası için...” deniyordu mesajda. Metin Cihan, kendisini “sosyal medya gazetecisi” olarak tanımlayan bir gönüllü. Duyarlı bir vatandaş. Daha önce de benzer kampanyalar yürüttüğü ve sonuçda aldığı için Twitter aleminde tanınıyor. O mesaja da duyarsız kalmadı. “Konuyu hiç bilmiyordum. Haber verdiğiniz için teşekkür ederim” yanıtı verdi.
Sonra da baba Şaban Vatan’ın Facebook’taki yazılarını inceledi. 11 yaşındaki bir kız çocuğunun öldürülmesine ve dosyanın kapatılmaya çalışılmasına da sessiz kalmadı. Babanın Facebook’ta yazdıklarını toplayıp 24 Şubat’tan itibaren Twitter’da yazmaya başladı. “Ailenin iddiasıyla ortada bir cinayet ve belediye başkanından milletvekiline uzanan bir sır perdesi var, suçlu(lar) korunuyor” dedi ve “RabiaNazı kim öldürdü” diye sordu. Ardından baba Şaban Vatan ile de iletişim başladı aralarında. Metin Cihan, babadan belgeler de alarak, olayı soruşturmaya devam ederek Tweetler yayımlamayı sürdürdü ve olay hızla büyüdü Twitter’da ve tabii diğer sosyal medya alanlarında.
Medya -bir iki küçük örnek dışında- ondan sonra keşfetti Rabia Naz vakasını. Orada da muhalif ve bağımsız medya kuruluşları başladı önce yayınlara. Diğer yaygın medya kuruluşları ardından meseleye girmek zorunda kaldı.
Halen çözülememiş bile olsa artık Rabia Naz cinayeti Türkiye’nin gündeminde. Metin Cihan, “bu vicdansızlığı bu adaletsizliği görmesi için insanların konudan haberdar olması yetiyor” diye yazmıştı. Haklıydı, küçücük bir kız çocuğunun öldürülmesi olayının öğrenenler yazıp, çiziyor, konuşuyor.
Peki, medya neden uzun süre görmezden geldi bu cinayeti? Sanırım biz gazeteciler açısından sorulması gereken soru bu. Ama yanıtı bilinen bir soru bu. Tıpkı Taha Akyol’un yazdığı “Ekonomik kriz uyarıları”nda olduğu gibi Rabia Naz cinayetinde de bütün medyaya “Görmezden gelin” ya da “Susun” emri verilmesine gerek yoktu. Ucu iktidara dokunan bir konu olunca hemen otosansür kendiliğinden devreye giriyor. Zira yaygın medyada temel habercilik güdüsü, iktidarı mutlu etmek ya da iktidardan azar yememek.
Gazetecilik refleksi: Çamlıca camii örneği
Sürekli iktidarı gözeterek haber yapmanın en büyük zararı da medyanın ve daha önemlisi gazetecilerin habercilik reflekslerini öldürmesi. İrdeleyici soru sorulmamasına alışılması, özel haber yapılma çabasının kalmaması basın toplantısı haberlerini bile kupkuru, ruhsuz metinler haline getirdi. Basın toplantısını düzenleyen kişi gündemin biraz dışına çıkıp farklı konulara değindiğinde muhabir ve editörler önemini kavramakta zorlanabiliyor.
En yakın örnek de Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Çamlıca Camii ile ilgili sözleri. Karamollaoğlu, 10 Nisan’da haftalık basın toplantısında “Hangi akıllının başına İstanbul’da Çamlıca’nın tepesine 60 bin kişilik cami yapmak gelir? Bir kere doldursunlar ellerini öperim” diye konuştu. SP gibi bir partinin genel başkanının Çamlıca’da cami yapımını eleştirmesi çarpıcıydı. Siyaset dünyasında yankı bulacağı da açıktı.
Anadolu Ajansı başta olmak üzere internet siteleri, gazeteler ve televizyonlar o gün farketmedi Karamollaoğlu’nun Çamlıca ile ilgili sözlerini. Hatta partinin yayın organı Milli Gazete’nin internet sitesinde ve ertesi günkü basılı gazetede bile yoktu bu cümleler.
Ancak sosyal medyada bazı hesaplardan bu sözlerle ilgili paylaşımlar olunca medya da farkına vardı konunun öneminin. Önce internet sitelerinde ardından gazetelerde gecikmeli haberler yapıldı. Ardından iktidar partisi sözcüleri Karamollaoğlu’nu eleştirdiler bu yaklaşımından dolayı.
Yazının devamını okumak için TIKLAYINIZ