Emin Çölaşan ve Murat Bardakçı ölümünün 4. yılında Erol Simavi'yi yazdı!

Emin+%C3%87%C3%B6la%C5%9Fan+ve+Murat+Bardak%C3%A7%C4%B1+%C3%B6l%C3%BCm%C3%BCn%C3%BCn+4.+y%C4%B1l%C4%B1nda+Erol+Simavi%E2%80%99yi+yazd%C4%B1%21;
ABONE OL

Emin Çölaşan ve Murat Bardakçı, 4. ölüm yıl dönümünde eski patronları Erol Simavi'yi köşe yazılarına taşıdılar.

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan ve Habertürk yazarı Murat Bardakçı bugünkü yazılarında 8 Haziran 2015'de Manako'da hayatını kaybeden Hürriyet gazetesi eski sahibi olan bir basın efsanesi Erol Simavi'yi andı.

Hürriyet Gazetesi'nin kurucusu Sedat Simavi'nin oğlu olan Erol Simavi 8 Haziran 2015'de 85 yaşındayken yaşlılığa bağlı hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmişti.

Emin Çölaşan ve Murat Bardakçı ölümünün 4. yılında eski patronlarını andı ve Hürriyet Gazetesi'nin bugünkü durumu ile Erol Simavi dönemindeki yayın çizgisini karşılaştı.

Murat Bardakçı Hürriyet Gazetesi ve Erol Simavi için şunları yazdı:

...

Bir zamanlar “amiral gemisi” olduğu söylenen ve uzun seneler çalıştığım Hürriyet Gazetesi’nin artık amirallikle alâkasının kalmadığını, ufak bir teknenin lostromosu bile olamayacak hâle geldiğini, yazılı basının da gümbür gümbür çökmekte olduğunu Erol Simavi’nin vefatının ardından farkettim…

Erol Bey’in vefat haberi 2015’te, 7 Haziran seçimlerinin gecesinde, 8 Haziran sabahının ilk saatlerinde geldi ve haber eskiden sahibi olduğu gazetenin, yani Hürriyet’in internet sayfasında “Hürriyet Gazetesi’nin eski sahibi işadamı Erol Simavi birkaç yıl önce taşındığı Monaco’da hayata gözlerini yumdu” diye verildi.

Babasının kurduğu ve kendisinin senelerce sahipliğini yaptığı gazete hayatı boyunca gazeteciliken başka bir işle meşgul olmayan, üstelik çok önemli ve “komple” bir gazeteci olan Erol Bey’den “işadamı” diye bahsediyordu!

Hürriyet bir saat kadar sonra beter bir iş etti, internet sitesindeki o haberi değiştirdi ve bu defa “Türk medyasının önemli isimlerinden Erol Simavi, 85 yaşında Monaco’da hayatını kaybetti” cümlesi ile başlayıp “Hürriyet Gazetesi’nin yanında Kelebek, Hafta Sonu, TV’de 7 Gün, Çarşaf, Gong, Gösteri gibi ilâveler çıkaran Simavi…” diye devam eden tuhaf bir şekle büründü…

“Gazetemizin eski sahibi” denmesinden her nedense endişe, yahut o zamanki patrona “ayıp olabileceği” gibisinden bir eziklik hissedilmiş; üstelik herbiri yüksek tirajlı ama ek falan değil, para ile satılan apayrı yayınlar olan Hafta Sonu, TV’de 7 Gün, Çarşaf ve Gong gibi zamanın dergileri de haberde gazetenin ilâvesi haline getirilmişti!

Erol Bey’in bir zamanlar sahibi olduğu gazetenin şimdiki vaziyetinden bahsetmeye artık lüzum hissetmiyorum, ama vefat haberinin o gece veriliş şeklinin çöküşün habercilerinden olduğunu bilmeniz kâfidir… Yıllarca patronum olan Erol Bey’e rahmet, çok sevgili Belma Hanım’a da tekrar sabır temenni ediyorum…

MURAT BARDAKÇI'NIN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

EMİN ÇÖLAŞAN: "EROL SİMAVİ MUTSUZ BİR İNSANDI..."

Hürriyet ve Erol Simavi için Murat Bardakçı gibi 'Amiral Gemisi' tanımlamasını kullanan Emin Çölaşan da, Simavi'nin bugün Kanlıca'daki mezarı başında anılacağını ifade etti ve şunları yazdı:

Sevgili okurlarım, Erol Simavi Türk basınında bir döneme damgasını vuran gerçek “Basın imparatoru” idi.

Hürriyet Gazetesi'nin sahibi olan Erol Bey döneminde o gazete Türk kamuoyunda “Amiral gemisi” olarak bilinirdi… Bugünkü gibi yandaş sularda sürüklenen bir refakat sandalı değildi… Ve gerçek bir amiral gemisi olan Hürriyet yaptığı haberler, söyleşiler ve köşe yazılarıyla ses getirirdi.

Yıl 1985… Milliyet'te çalışıyorum. Günün birinde, o sırada İzmir'de olan Erol Bey'den haber geldi: “Emin'i Hürriyet'e almak istiyorum. İlke olarak kabul ederse gelsin İzmir'e görüşelim.” 

Gittim… Evinde oturup konuştuk. Kendisiyle ilk kez yüz yüze geliyorduk. Vereceği maaşı söyledi, ayrıca (o günkü parayla) 25 milyon lira transfer parası önerdi. Bir de (yerli olmak koşuluyla) bir otomobil verecekti. Gazetecilik yaşamım boyunca aldığım tek transfer ücreti budur!

Onu tanıdıkça renkli dünyası ve ilginç kişiliği gözlerimin önüne seriliyordu. Gazete yönetimiyle tanıştırmak için birkaç gün sonra İstanbul'a çağırdı. O zamanki Marmara Etap (şimdi The Marmara) otelinde annesi Melek Hanım'la birlikte kalıyordu ama nasıl kalmak!

Otelin 16. katını tümüyle kiralamıştı. “Şekerim İstanbul'a geldiğinde sen de burada kalırsın. Ancak senden bir ricam olacak. Bu otelde veya başka yerlerde vereceğin ziyafetlere 20 kişiden fazla çağıracak olursan Hasan'a (Hasan Pulur'a) haber ver. İzin al demiyorum, sadece haber vermen yeterli.” Rahmetli Hasan abi o sırada Hürriyet'in başında. Erol Bey'in bu önerisini duyunca doğrusu şaşırdım: “Aman efendim 20 kişilik ziyafetler kim, ben kimim! Öyle bir şey olmaz.” İlk kez orada farkına vardım ki, Erol Bey kendi bazı üst düzey çalışanlarından büyük kazıklar yemiş ve çok sayıda yüksek ziyafet faturalarını gazeteden ödemek zorunda bırakılmıştı.

...

Aslında Erol Simavi mutsuz bir insandı. Artık yurt dışında yaşıyordu. Bir kez İstanbul'a gelip ameliyat olmuş, kimsenin haberi olmadan yine yurt dışına gitmişti. Bir oğlu uzun yıllar önce intihar etmiş, evlat acısı çekmiş.

Öteki oğlu, babasının adını taşıyan Sedat Simavi'nin gazete ve gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi yoktu. O başka dünyaların adamı idi. Avcılık falan yapardı. Erol Bey'in kafasına şimdi büyük bir kuşku yerleşmişti: “Ben artık yaşlanıyorum. Ben öldükten sonra Hürriyet kime kalacak? Sedat bu işi kıvıramaz…”

Ve gazeteyi satmaya karar verdi. Karşısına çıkan ilk alıcı Aydın Doğan'la el sıkıştılar ve satış işlemi (hem de ölmüş eşek fiyatına) 1994 yılında gerçekleşti. Sonrasında temelli olarak Monako'ya yerleşti. Orada vefat ettiğinde 85 yaşında idi. 

Erol Bey gerçekten düzgün bir adamdı. Çok kazıklar yemiş ama umursamamıştı. Türk medyasında hükümetlerden emir ve talimat almayan, devlet bankalarından avanta krediler almayan ve bağımsızlığını sürdüren son büyük patrondu. Gazetecilikten başka hiçbir işi, hiçbir geliri yoktu. Bir de bugünkülere bakıyorum da!.. İktidarlara yalakalık yapmaz, Hürriyet'in demokrat ve Atatürkçü çizgisini asla bozmazdı. Ancak çevresinde nice yalakalar, yağcılar ve çıkarcılar vardı ki görünce utanmamak mümkün olmazdı…

Emin Çölaşan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız

twitter takip