'Bu dünyadan bir Nazım geçti' Nazım Hikmet ölüm yıl dönümünde unutulmadı!

%E2%80%99Bu+d%C3%BCnyadan+bir+Naz%C4%B1m+ge%C3%A7ti%E2%80%99+Naz%C4%B1m+Hikmet+%C3%B6l%C3%BCm+y%C4%B1l+d%C3%B6n%C3%BCm%C3%BCnde+unutulmad%C4%B1%21;
ABONE OL

3 Haziran 1963'de hayatını kaybeden Nazım Hikmet Ran, 57. ölüm yıl dönümünde anılıyor.

Türk edebiyatının önemli şairlerinden Nazım Hikmet'in bugün 57. ölüm yıl dönümü. 
 
3 Haziran 1963'de Moskova'da geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Nazım Hikmet ölüm yıl dönümünde unutulmadı.
Hikmet, Moskova'daki mezarı başında anılırken Twitter'da da TT listesinin ilk sıralarında yer alıyor. 
 
Siyasi düşünceleri nedeniyle defalarca tutuklanan ve yaşamının büyük bir kısmı hapishanalerde ya da sürgünlerde geçen Nazım Hikmet, Türk vatandaşlığından çıkarıldığı için hayatını Moskova'da sürdürmekteydi.
 
Haziran 1951'de gittiği Moskova'da yine bir Haziran günü olan 3 Haziran 1963'de hayatını kaybetti. Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığından çıkarılmasına dair karar 2009 yılında iptal edildi. Nazım Hikmet, böylelikle 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşlığına kabul edilmiş oldu. 
 
Ölümünün üzerinden 57 sene geçen Nazım Hikmet bugün sosyal medya şiirleri ve önemli sözleriyle gündem oldu.
 
Nazım Hikmet'in yaşam öyküsü kısaca şöyle:
 
Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selânik’te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış olan Nâzım Paşa’nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır…
 
Küçük Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yasındayken ilk şiirini yazar…  Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Bu bir aşk şiiridir. Ancak, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır…
 
Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin ile birlikte Bolu’da öğretmenlik yapar.  Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlkinde iki yıl kalır.
 
Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi KTUV’da ekonomi-politik öğrenimi görür. İkincisi ise küreğe konulma cezasının verildiği dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu Üniversite’de çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.
 
Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları, şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entellektüel yaşamda aktif bir rol üstlenen ünlü bir şairdir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama koğuşturmalardan da kurtulamaz… Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Onun etkileyici gücü ürkütmektedir kimi çevreleri… Düzmece davalarla yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası’yla serbest kalır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar…
 
Bu dönemde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak  barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Ünlü Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve acılı yüreği 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde durur.
twitter takip