Ali Babacan'ın belgeseli çok konuşulmuştu! Gazetecilik ve PR iç içe mi geçti?

Ali+Babacan%E2%80%99%C4%B1n+belgeseli+%C3%A7ok+konu%C5%9Fulmu%C5%9Ftu%21;+Gazetecilik+ve+PR+i%C3%A7+i%C3%A7e+mi+ge%C3%A7ti?
ABONE OL

Journo'dan Ilgaz Gökırmaklı, Ali Babacan'ın çok konuşulan belgeselini gazetecilik ve PR açısından değerlendirdi.

140journos kurucusu Engin Önder, çok konuşulan Ali Babacan belgeselini J Raporu’nda anlatmıştı. Haziran ayı başında yayımlanan bu söyleşinin ardından Journo bu kez sözü belgeselin haberciliğe yaklaşımı konusunda Önder’e katılmayan iki gazeteciye verdi. 
 
140journos üzerine bir yüksek lisans tezi yazan Ilgaz Gökırmaklı, muhafazakâr medya ve iletişimsel kapitalizm gibi alanlarda çalışmaları bulunan gazeteci-akademisyen Emre Tansu Keten ile “Sakın Kader Deme” videosunu gazetecilik açısından değerlendirdi.
 
140journos’un, eski başbakan yardımcısı Ali Babacan’ın yeni bir muhalefet partisi kurmasını konu olan “Sakın Kader Deme” başlıklı videosunun bir “PR” (public relations – halkla ilişkiler) çalışması mı, yoksa gazetecilik ürünü mü olduğu çok tartışıldı.
 
Birçok gazeteci, belgeselin sorgulayıcı ve eleştirel bir tavır sergilemediğini ve bu nedenle bir tanıtım videosuna dönüştüğünü söyledi. 140journos kurucularından Engin Önder ise “Hiçbir siyasi konuda, reklam olduğunu söylemeden yayına alacak kadar ucuz değil bizim emeğimiz” diyerek çalışmanın bir PR videosu olmadığını J Raporu’nda vurguladı. 
 
Öte yandan; video bir ayda 2,2 milyon görüntülenmeye ulaştı. 
 
Engin Önder’in açıklamaları bazı konuları açıklığa kavuşturdu ancak yeni soruları da beraberinde getirdi. Yüksek lisans tezini 140journos ve toplumsal hafıza inşası üzerindeki etkileri üzerine yazan gazeteci Ilgaz Gökırmaklı, 140journos’a gelen eleştirileri değerlendirdi.
 
Gökırmaklı belgesele gelen PR yorumlarını ve habercilik ile reklam arasındaki çizgiye değindi.
 
‘Babacan ve 140journos PR’ı içe içe geçmiş durumda’
 
Belgeselin bir PR çalışması olduğu yorumları geldi. Bunun temelinde de gazetecilik refleksleri taşımaması var.
 
PR tartışmalarına Netflix’in Jeffrey Epstein belgeselini örnek vereyim. O belgesel tamamen gazetecilik refleksleriyle yapılmış bir iş. Bahsettiğim bu gazetecilik refleksini,  “Sakın Kader Deme” videosunda göremiyoruz. Özellikle siyasi bir lideri odak aldığınız içerikte gazetecilik refleksini geliştirmiyorsanız, o içerik PR olmak zorundadır. Bence 140journos, start-up bir şirket. Start-up, girişimcilik amaçlıdır. Girişimciliğin temel amacı da para kazanmaktır, kamu yararı değil. 140journos bu videodan para almadığını söylüyor, doğrudur. Fakat para almasalar bile, bu video 140journos’un parayla yaptığı işlerde elini güçlendiren bir tanıtım işi. Aslında Babacan ve 140journos PR’ı içe içe geçmiş durumda.
 
Engin Önder’in J Raporu’na konuk olduğu podcast yayınında yaptığı “kamu yayıncılığı” vurgusu da konuşulması gereken konulardan biri. Örneğin, “Sakın Kader Deme” belgeselinin beşinci dakikasında Babacan, “2002-2015 arası 13 yıl, Türkiye’nin itibarının en yüksek olduğu dönemdi” diyor. Gazetecilik refleksiyle, “O yıllarda ne oldu, gerçekten öyle miydi,” bunları görmeyi bekledim. Fakat belgeselde bu sorgulayıcı tavrı göremiyoruz. Kamu yararından bahsedeceksek bu sorgulamayı ve bilgi aktarımını görmemiz gerekirdi.
 
Tabii, bilginin doğrulanması gerekiyor. Mesela o yayında dikkat çeken bir şey daha var. Engin Önder, “Başlarken Babacan’a taslak götürdük,  kabul edilmedi” diyor, bu zaten PR işlerinde karşımıza çıkan bir şey.
 
Belgeselde Babacan’a hangi soruları sorup hangilerine yanıt alamadıklarını da göremiyoruz. “Sorduk ama yanıt alamadık” bilgisi de içerik için kıymetli değil mi?
 
Elbette, verilen cevaplar kadar cevaplanmayan sorular da önemli. Gazeteci Can Ertuna bu konuyla ilgili Twitter’da, “Görüntülü haber yaptığınız mülakatta soru sorup yanıt alamadığınız ve takip sorularıyla hâlâ yanıt alamadığınız durumlar varsa bazı noktalarda bu sessizlik ya da kaçınma anları dahi bir haber değeri taşır ve kurgudan çıkarmak bir yana bitmiş parçada kalması tercih edilir” dedi.
 
Burada tamamen haberin öznesinin istediği sınırlarda kotarılan bir iş var ve bu çok tehlikeli. Bir habercinin röportaj yapacağı kişinin istekleri doğrultusunda haberini hazırladığını düşünün. Önder’in, “İlk başta kafamızdakini anlattık ve anlaşamadık” açıklamasından, “Demek ki siz haber öznesinin çizdiği sınırlarda bir şeyler kurguluyorsunuz” sonucunu çıkarabiliriz. Burada da bir kamu yararından bahsedemeyiz.
 
twitter takip