Ana Sayfa

İletişim fakültesinde okumak: Ya sonra?



Üniversitelerdeki iletişim fakülteleri, öğrenciler tarafından en az tercih edilen fakültelerin başlarında geliyor. Bunun nedeni ise gelecek kaygısından bu alandaki mesleklerin itibarsızlaştırılmasına kadar geniş bir skalaya yayılıyor... Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü son sınıf öğrencisi Dilan Yılmaz, mesleğin gazetecilik öğrencileri ve yeni mezunlar açısından zorluklarını Prof. Dr. Suat Gezgin ve Cumhuriyet gazetesi editörü Negihan Yılkın'la konuştu.



Dilan Yılmaz / Gazeteci Adayı

hucrebolunmesi@hotmail.com

 

Gazetecilik, iş bulma oranının en düşük olduğu mesleklerden birisi. Bu alanda ilerlemek isteyen öğrenciler, basın özgürlüğüne vurulan darbelerle mücadele etmek durumunda. İletişim alanını bilinçli olarak seçen ve burada ilerlemek isteyen öğrenciler, çeşitli sebeplerle farklı mesleklere yönelmek durumunda kalabiliyor. Bu doğrultuda, mesleği sahada icra etmek yerine akademide ilerlemek de seçeneklerden birisi.

Prof. Dr. Suat Gezgin, yıllarca Fransa ve Türkiye’de iletişim bilimleri alanında akademisyenlik yaptı. Gezgin, kariyeri boyunca yaptığı gözlemlerden yola çıkarak “Gazetecilik mesleğinin itibarsızlaştırıldığı fikrine katılıyor musunuz?” sorusunu şöyle cevaplıyor:

“Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yayınladığı bir araştırma var, Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması. Geçtiğimiz aylarda yayınlandığında merak edip incelemiştim, çok çarpıcıdır ki Türkiye’de medya kuruluşlarına “güvenmiyorum” diyenlerin oranı % %21,4, “kesinlikle güvenmiyorum” diyenlerin oranı %11,9, “ne güveniyor ne güvenmiyorum” diyenler de %27, 5. Yani kabaca toplumun %33,3’ü medya kuruluşlarına güvenmiyor, bir de emin olamayanları ekleyince bu oran %60’a ulaşıyor. Bu çok önemli bir veri. Gazetecilik mesleğini hakkıyla, basın meslek ilkelerine uygun şekilde yapan gazetecileri tenzih ederek söylüyorum, maalesef gazeteciliği biraz da gazeteciler itibarsızlaştırıyorlar ve toplum nezdinde de bu hissediliyor. Öte yandan siyasi aktörlerin de gazetecilere yönelik tutumları mesleğin itibarını oldukça etkiliyor. Çünkü siyasal kutuplaşmanın da arttığı bir dönemi yaşıyoruz. Yine Kadir Has’ın araştırmasından örnek vereyim; Türkiye’de siyasal kutuplaşma olduğunu düşünenlerin oranı %55,9 ile son dört yılın en yüksek rakamına ulaşmış durumda. Kutuplaşmanın ekseni olarak ise yüzde 42,9 oranı ile laik-dindar ve yüzde 28,6 ile sağ-sol ayrımı öne çıkıyor. Hükümet politikalarına bakış, ülkenin tercih edilen siyasi sistemi ve demokrasiye destek gibi konulardaki ayrımlar da siyasi kutuplaşmaya işaret ediyor. Dolayısıyla mesleğin itibarsızlaşmasına ve nedenlerine geniş bir açıdan bakmakta fayda var, nitekim ben de eski değerini kaybettiğini düşünenlerdenim.”

* Prof. Dr. Suat Gezgin

Yeni mezunlar nelerle mücadele ediyor?

"2020 yılına ait verilere göre Türkiye’de 70 adet iletişim fakültesi var. Bu fakülteler her yıl binlerce mezun veriyor fakat bütün mezunlar istihdam edilemiyor. Türkiye’nin güncel işsizlik krizi içerisinde, iletişim fakültesi mezunları da böylelikle yerini almış alıyor. Elbette tablo bu denli umutsuz değil; basın özgürlüğüne vurulan darbelere ve zorlayıcı çalışma koşullarına rağmen işini severek icra edenler var. Gazeteci olma hayaliyle yola çıkan, istekli ve son derece bilinçli olarak gazetecilik bölümünü seçmiş birçok öğrencim oldu. Birçoğu da emeklerinin karşılığını aldılar ve istedikleri yerlere geldiler. Öte yandan gazeteciliği istemeden seçmiş, üniversite tercih listesinde altlara yazmış olmasına rağmen kazanmış öğrenciler de gördüm, ancak sayıca daha azlar diyebilirim. Genellikle gazetecilik seçen öğrencilerin birçoğu zaten buna lisede karar vermiş oluyorlar, çünkü bilinçliler; okuyorlar, araştırıyorlar, soruyorlar, çevrelerinden bilgi alıyorlar, nitekim kararlarını verip öyle geliyorlar."

“Haksızlığa ses çıkarsanız, hak eden gençlerin yolunu açsanız”

Gezgin, mesleğe yeni atılan gençleri bekleyen dünyanın zorluklarından bahsederken, bu işi gerçekten yapmak isteyenlerin umudunu kaybetmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Fakülteyi kazanan öğrencilerin fırsat eşitsizlikleriyle karşı karşıya kaldığını belirtirken “Çok parlak öğrencilerimin çok temel engellere takıldığını gördüğüm sıklıkla oluyor. Misal Anadolu'dan İstanbul’a gazetecilik okumaya gelmiş bir öğrencim. Ailesinin durumu belli. Aileme yük olmayayım diyor, okurken bir yandan da çalışmak zorunda. Hem okuyor hem çalışıyor. Hâliyle verimi düşüyor. Bazı derslere gelemiyor çalıştığı için. Oysa çalışmamış olsa, çalışmak yerine okurken bir gazeteye, ajansa, televizyona staja girebilse ya da alanıyla ilgili kendini geliştirse, çeşitli programlar öğrense, yabancı dilini geliştirse… Mezun oluyor, sadece fakültedeki zorunlu stajını yapabilmiş, İngilizce desen yarım yamalak, bir sürü eksiği var. Şimdi bu öğrenci iş başvurusu yapıyor, işveren deneyim istiyor diye hangi kapıyı çalsa yüzüne kapanıyor. Nasıl motive olabilsin bu genç, bu şartlar altında? Bu öğrencinin suçu mu ya da yetersizliği mi? Elbette hayır. Maalesef herkes eşit şartlarda değil ya da herkesin karşısına aynı fırsatlar çıkmıyor” diyor.

Fırsat eşitsizliği sebebiyle lisans eğitimi süresince kendisini yeterince geliştiremeyen öğrenciler, iş dünyasının yeni mezunlardan gerçekçi olmayan talepleri... Bu iki faktör bir araya gelince, mevcut ekonomik krizin sonucu olan işsizlik de doğal olarak tetikleniyor. 2019 yılında yapılan bir açıklamaya göre, basın kartı sahiplerinin sadece %10’u iletişim fakültesi mezunu. Aynı açıklama, yılda 10 binden fazla iletişim fakültesi mezununun işsiz kaldığını ve lise mezunu basın kartlı sayısının, iletişim fakültesi mezunlarından 2 kat fazla olduğunu da belirtiyor.

Suat Gezgin, mezunların iş arama sürecine ilişkin ise “Şu anda medya sektöründe bırakın işe girmeyi, yeni mezun öğrencilerim staj yapacak yer bile bulamıyor. Bir şekilde, tanıdık vesaire staja girdiyse de yeter ki işi öğreneyim diyor; üç ay, beş ay, on ay ücretsiz çalışıyor. E, emek sömürüsü bu. Kimi öğrencilerim var, iki üç sene stajyer olup bir kuruş para almadan çalışmış. Bir de bu işin doğası budur, biz de bu yollardan geçtik, biz de kaç sene ücretsiz çalıştık diyenler var. Yahu siz onları yaşadınız diye bu gençler niye yaşasın? Haksızlığa ses çıkarsanız, hak eden gençlerin yolunu açsanız ya…” açıklamasını yaptı.

 

Nagihan Yılkın, Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nün 2019 yılı mezunlarından. Şu anda Cumhuriyet gazetesinde editör ve muhabir olarak aktif görev yapıyor. Lisans eğitimindeki son döneminde Cumhuriyet TV’nin YouTube kanalında staj yaptı ve devam eden süreçte kadrolu çalışan olarak aynı yerde profesyonel anlamda iş hayatına atıldı. Mesleğinin kendisini maddi olarak pek olmasa da manevi anlamda çokça tatmin ettiğini belirten Nagihan şunları söylüyor:

“Haftanın dört günü günün öne çıkan haberlerini sunuyorum. Elimden geldiğince toplumsal olaylarda, eylemlerde sahaya çıkmaya çalışıyorum. Bilgisayar başında oturmak yerine sahada da görev almaya çalışıyorum. Onun dışında özel haberler yapıyorum. Yeni mezun olup iş bulduğum için mevcut ortamda kendimi şanslı hissediyorum. Aslında olması gereken buyken arkadaşlarımın henüz büyük çoğunluğu iş bulamadığı için çalışabilen bir gazeteci olarak işimden memnunum. Bir de Cumhuriyet’te çalışmak benim hayalimdi diyebilirim. O yüzden de mezun olur olmaz hemen Cumhuriyet’in bünyesinde işe başlamak benim için keyifli bir deneyim.”

“Bizim mesleğimizde manevi haz daha çok öne geçiyor”

Yılkın, bilinçli olarak gazetecilik okumayı seçmiş hemen herkesin “Aç kalırsın” gibi söylemlere maruz kaldığını belirterek şöyle diyor:

“Gazetecilik aslında kamuoyu için çok değerli bir meslek fakat işin okulunu okuyan herkes gibi sanırım ben de, sen de aç kalırsın gibi ifadeler duymuşuzdur. Şöyle ki, gazetecilik maddi değil ama manevi olarak inanılmaz haz veren ve bu hazzın hiçbir şeyle ölçülemediği bir şey, her ne kadar herkes böyle düşünmese de. Tabii Türkiye koşullarında manevi haz benim için çok önemli desem de elbette maddiyat da önemli. Bununla birlikte, bence bizim mesleğimizde manevi haz daha çok öne geçiyor. Birçok meslektaşıma zamanında bu aç kalırsın söylemleri yapılıyor elbette ama ben tam tersine Türkiye’nin şu anda bu işin yapılmasına ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum. O yüzden kendi adıma, insanlar için hak mücadelesi vermeye çalışıyorum. Şu dönemde, Türkiye’de bu koşullarda gazetecilik yapmak gerçekten çok zor. Gazeteciliğin şöyle bir durumu var, gerçekten istiyorsan yapabilirsin. Birine dokunabildikçe mutlu oluyorum.”

İşin okulunu okumak önemli mi?

Bugün birçok iletişim fakültesi her yıl binlerce mezun verir ve bu mezunların iş bulamama oranı ciddi biçimde artık gösterirken, işin okulunu okumadan gazetecilik yapanlar ve mesleklerinde çok ilerleyen insanlar da var. Suat Gezgin’e biraz da bu alaylılık-mekteplilik meselesini merak ederek “Bir gazeteci hangi temel donanımlara sahip olmalı?” diye sordum.

Gezgin bu konuda: “Her şeyden önce bir gazeteci okumayı, araştırmayı, soru sormayı, sorgulamayı sevmeli. İyi bir iletişimci olmalı; güven veren, samimi, dinlemekten sıkılmayan, doğru zamanda doğru şekilde konuşan, doğru soruları sorabilen… Kişi iletişim alanının teorik bilgisine hakim olmalı ki uygulama aşamasında özgün fikirler ortaya koyabilsin. Bu noktada biz iletişim akademisyenleri alaylı ve mektepli gazeteciler arasındaki farkı çok net görebiliyoruz. Yani öyle çok sıklıkla söylendiği gibi, “gazetecilik eğitimi almanıza gerek yok yeter ki gazetecilik yapmak isteyin” gibi bir yaklaşım çok doğru değil. Çünkü gazetecilik sadece rutin haber yazmaktan ibaret bir meslek değil” diyor ve yazı yazmanın gazeteciliğin sadece küçük bir kısmı olduğunu belirtiyor.

Yılkın ise mesleğinin başlarında bir gazeteci olarak kendisini her türlü geliştirmek istediğini söyleyerek “Mesleğimle ilgili gelecek planlarım kendimi yeni medya alanında biraz daha yetiştirmek, veri gazeteciliğini ilerletebilmek ve öğrenebilmek, video habercilik üzerine biraz çalışmak ve daha fazla donanıma sahip olmak” diyor.

Başka bir önemli konu: Cinsiyet eşitsizliği

Cinsiyet ayrımcılığı, bugün dünyanın her yerinde ve her çalışma alanında kendisine yer bulan bir olgu. Buna karşın, dünyada kadınlar örgütlenerek cinsiyetçiliğe son vermek adına mücadele ediyor. Medya da cinsiyetçilikten payını düşeni alıyor; bununla beraber artık önümüzde daha bilinçli bir dünya var. İnsani Gelişme Vakfı’nın (İNGEV) 2020 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre; kadınların çalışmasını desteklemeyen, iş hayatına katılımlarının aile birliğini bozacağını düşünen %14’lük bir kesim var. Bu düşünceye yaş 55 yaş ve üzeri destek veriyor. İş hayatı konusunda eşlerinin izni olmadan kadınların çalışmaması gerektiğini düşünenler ise %20 oranında.

Çalışan bir kadın gazeteci olarak kendisine yönelttiğim “Ataerkil bir dünyada cinsiyetçiliğe maruz kalıyor musun ve bu konu hakkında ne düşünüyorsun?” sorusunu Yılkın şöyle cevaplıyor:

“Kendi meslektaşlarım tarafından cinsiyetçiliğe maruz kalmıyorum ama buna maruz kalan arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Ayrıca maaş konusunda da kendim bizzat yaşamasam da erkeklerin kadınlardan daha fazla maaş aldığını biliyoruz. Bununla beraber, bizim sektörde son zamanlarda farkındalığın arttığını düşünüyorum. Hâlâ cinsiyetçilik uygulayan insanlar var ancak kendi çizgini ve mesafeni koruduğun zaman karşındaki insanlar da sana cinsiyetçi şekilde tavır alamayacaklarını, yaklaşamayacaklarını biliyorlar. Bunun dışında medyada sadece erkeklerin kadınlara değil, kadınların birbirlerine üstünlük tasladığı bir ortam da mevcut. Bu mesleksel anlamda bir sorun teşkil ediyor.” 

POPÜLER KONULAR